Osmanlı mimarisi ince vakur heybetli

A -
A +

Anadolu Selçukluları dönemindeki kervansaraylarda oraya gelen fakir ve kimsesiz yolcular üç gün için ücretsiz kalabilirdi. Sağlık hizmetleri için de hekim ve veterinerler hazır beklerdi. Kervansarayların mimarisi de her ihtiyacı karşılayacak şekildeydi.

 

Yine Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde yer alan, Selçuklulardan kalan ve adına “darüşşifa” adı verilen eserler o günün birer hastanesiydi. Ecdat sağlıkta da bu derece sosyal bir organizasyon içindeydi.

 

Zamanının en güzel mimari eserlerinden olan darüşşifalar da medrese tarzında inşa edilmişlerdi. Darüşşifalar, yalnız başlarına yapılabildiği gibi çoğu zaman bir tıp medresesi, bazen de bir camiyle birlikte görülürlerdi. Büyük Selçuklularda olduğu gibi Anadolu Selçuklu şehirleri de surlarla çevriliydi. Surların üzerinde ok atmak için mazgallar, kırk elli metrede bir kuleler, önünde ise su ile doldurulabilen bir hendek bulunuyordu. Kuleler kare, dikdörtgen veya nadiren çok köşeliydi. Bu surların içinde yine benzer şekilde bir iç kale yapılırdı. İç kale içerisinde bir cami, evler, su kuyuları, yiyecek ambarları ve surların dışında uzak bir yere açılan bir yer altı geçidi bulunurdu. Selçukluların devamı olan Osmanlı Türkleri de insanlık sanat tarihinde çok önemli yer tutan sanat eserlerinde zirveyi yakalamıştır. Osmanlı mimarisi basit, kullanışlı, abidevi ve az tezyinat üzere olmasıyla dikkat çeker. İnce, zarif, vakur ve heybetlidir. Tamamen abidevi şâheserler olan câmilerin çevreleri, külliye tabir edilen birçok sosyal müesseseyle çevrilmiştir. Fevkalâde imar edici bir devlet olan Osmanlılar zamanında, kendine ait olmayan eserler bile özenle korunmuştur. İmar teşvik edilmiş, imar görmeyen Osmanlı toprağı kalmamıştır. Mütevazı mahalle zenginleri bile bir mescit yaptıramadığı takdirde, bir çeşme yaptırmış veya bir mektep tamir ettirmiştir.

 

     Akif İnan İzgördü

 

 

ŞİİR

 

     Güngörmüş       

 

 

Benden bir tebessüm bekleme artık,

 

Kahkaha attığım güne sayarsın,

 

Pencereler kırık, perdeler yırtık,

 

Güneşi tuttuğum güne sayarsın.

 

 

 

Unutmak istedim, denedim kaç kez,

 

Sen oldu aksine, gördüğüm herkes,

 

Kayboldu, kalbimin bulduğu mâkes,

 

Eriyip bittiğim güne sayarsın.

 

 

 

Gözlerin belaya sokardı başı,

 

Dilin yaptırırdı olmadık işi,

 

Ağzımın tadını kaçıran aşı,

 

Bal diye yediğim güne sayarsın.

 

 

 

Omzunda uykuya dalardım hani,

 

Kimler bana düşman eyledi seni,

 

Yırtıp mendil gibi attığın günü,

 

Koklayıp dürdüğüm güne sayarsın.

 

 

 

Gıyabî ömrünü serdi hayale,

 

Veda etti hemi evlat-iyale,

 

Nihayet yaş erdiğinde kemâle,

 

Gençliği verdiğim güne sayarsın.

 

 

 

     Mustafa Özkahraman

 

 

UNUTULMAZ KELİMELER

 

 

MÂKES: Bir şeyin yansıdığı, aksettiği yer, akis yeri

 

NUSRET: Yardım, Allah’ın yardımı.

 

GEDA: Dilenci, yoksul, fakir.

 

MAMUL: İmal edilmiş, yapılmış, işlenmiş. Unlu mamuller: Undan yapılan ürünler

 

MANZUR: 1. Nazar olunan, bakılan, bakılmış, görünen, görülmüş. 2. Gözde olan, beğenilen

 

VELİME: Düğün merasimi, düğün ziyafeti.

 

ZEBERCET: Cam parlaklığında, açık yeşil renkte tabiî magnezyum ve demir silikat, krizolit, olivin, perido.

 

ZEBELLA: Çok iri yarı, insanı ürkütecek kadar iri kimse.

 

HAREMEYN: “İki harem” anlamına gelen kelime, Osmanlı yazılı belgelerinde daha çok “Haremeyn-i şerîfeyn” şeklinde geçen kelime.

 

 

 

Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.