İsminizi unutanlara...

A -
A +

Konuşurken ne zaman, nerede, nasıl ve ne şekilde hitap etmemiz gerektiğini bilmemiz gerekir. Kısaca bahsetmek gerekirse;

 

Konuşma biçimi, ses tonu ve hitabet insanın kültür seviyesini gösterir. Konuştuğumuz kişinin ünvanı var ise o ünvan ile hitap etmeyi tercih etmeliyiz.

 

Birisiyle konuşurken, onun yüzüne bakmaya özen gösterilmeli, konuşurken başka yerlere bakmaktan sakınmak gerektiğini bilmemiz gerekiyor. Yoksa ‘değer vermiyor’, ‘ilgi göstermiyor’ anlamı çıkabilir.

 

Akrabalarınıza dostlarınıza, arkadaşlarınıza hiçbir zaman lakap takmayın, nezaket ve görgü dışı sözlerle karşılık vermeyin. Konuşmasını ve dinlemesini bilen, bilgili kişilerden oluşan bir çevre edinin.

 

Muhatabınızın sözünü yarıda kesmeyin. Sözü biter bitmez farklı bir konu ile söze girmeyin. Uzun konuşmalardan sakının. Sıradan olayları detayları ile anlatarak muhatabınızı sıkmayın. Kendinizden devamlı söz etmekten şiddetle kaçının. Kendinizi övmeyin.

 

Her söz doğru olmalı, ancak her yerde ve her zaman söylemeyin. Kimsenin ayıbını, hatasını ortaya çıkarmaya çalışmayın. İnsanların değerlerini ve inançlarını rencide edici söz ve davranışlardan kaçının. İhtilaflı ve tereddütlü konulardan bahsetmekten sakının. Farklı ve karşı fikirlere tahammül etmesini bilin. Sizin gibi düşünmeyenleri hemen silmeyi düşünmeyin, sabırlı, temkinli ve geniş düşünceli olmaya çalışın. Söz sırası size gelince ikna etme metodunu kullanarak konuşun. Düşüncelerinizi zorla kabul ettirmeye çalışmayın.

 

Eğer sözlerinizin ve fikirlerinizin dinlenmesini istiyorsanız, önce siz başkalarının sözlerine ve fikirlerine değer vererek saygı gösterin.

 

Muhatabınızın ismini hatırlamıyorsanız özür dileyerek hatta bu sıralar unutkan olduğunuzu dile getirerek ismini tekrar öğrenin. Sizin isminizi unutanlara da aynı şekilde empati yaparak alınganlık göstermeyin.

 

     Nurettin Bozan-Eskişehir

 
 
 
ŞİİR
 
     Dedim ki
 
Bana sordular sevgi nedir?
Dedim ki sevgi sevilmektir...
Bana sordular gönül nedir?
Dedim ki gönül gönlünü verendir...
Bana sordular aşk nedir?
Dedim ki aşk yüreğini vermektir...
Bana sordular özlem nedir?
Dedim ki özlem sevdiğini hatırlamaktır...
Bana sordular vefa nedir?
Dedim ki vefa aranmaktır...
Bana sordular hayat nedir?
Dedim ki hayat yaşamak demektir...
Bana sordular dünya nedir?
Dedim ki dünya imtihan yeridir...
Bana sordular ölüm nedir?
Dedim ki ölüm yeniden doğmaktır...
 
     Abdulkadir Yılmaz-Samsun
 
 

TARİHTEN BİR YAPRAK

 

 

Küçük Kaynarca Antlaşması: Birinci Abdülhamid Han, tahta çıktığı zaman devlet buhran içerisindeydi. Tahta çıkışından evvel başlamış olan Rus Harbi devam ediyor ve birçok eyalette de isyanlar baş göstermiş bulunuyordu. Ekonomik sıkıntı da mevcuttu. Birinci Abdülhamid Han bu güçlükleri başarıyla yenecek kudrette bir padişahtı. Saltanatı müddetince bu zorluklarla mücadele etti. İyi niyetli, dindar, gayretli bir insandı. Rus Harbine devam kararı verdi. Çünkü düşmana karşı hiç olmazsa bir muharebe kazanarak barış yapmak istiyordu.

 

Fakat Osmanlı ordusu Kozluca’da yenilmişti. Bu vaziyette Rusya’nın barış şartlarını kabul etmekten başka çare yoktu. 21 Temmuz 1774’te Küçük Kaynarca Antlaşması yapıldı. Bu antlaşmaya göre Kırım, Kuban ve Bucak yalnız dinî bakımdan halifeye bağlı olmak üzere müstakil oluyor; Yenikale, Kerç, Azak, Kılburun kaleleri Rusya’ya geçiyordu. Eflak, Boğdan ve Cezayir-i Bahr-i Sefid sahili gibi savaşta Ruslar tarafından işgale uğramış yerler ise Osmanlı Devleti’ne geri veriliyordu.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.