Kavun görünümlü kabak!..

A -
A +

Sosyal medya görüşmeleri, buluşmaları, konuşmaları; algı ve rol yapmalar gündemde değilken... Anadolu zekâsı bugünkü gibi o zaman da zirvedeydi... Anneler kızlarına dünür gelen aileyi hiç incitmeden, hiç rencide etmeden sorgulamanın türlü çeşit yöntemlerini bulurlardı...

 

Bir gün Anadolu’da aklı kıt anlamında “saf” diye söylenen bir delikanlının ailesi bir kıza dünür gelir... Kızın annesi duydukları doğru mu değil mi nasıl ölçecek?.. Dünürlerine birer dilim kavun ikram ettirir... Ama damat adayına verdirdiği, kavun görünümlü kabak dilimidir... “Afiyet olsun” dedikten sonra herkes kavunu şapur şupur yer. Kızın annesi damat adayını da muhatap alarak sorar:

 

-Kavunumuzu nasıl buldunuz?

 

Herkes “pek tatlıydı sağ ol” derken saf damat “iyiydi de biraz tadı yoktu” diye cevap verir.

 

Yani yediğinin kavun değil de kabak olduğunun farkında değildir... Böylece annesi, kızını bu saf, aklı kıt damat adayına vermez...

 

     ***

 

Yine bir başka zamanda bir dünür daha gelir... Burada da damat adayı teste tabi tutulacaktır. Acaba bu kez nasıl bir test? Annesi misafirlere çay ikram ettirir... Kızına da tembih eder. “Damat adayının çayına şeker atma!”

 

Misafirlere çay ikramı yapılır. Herkes çayını alıp şöyle biraz karıştırıp içmeye başlar. Lakin annenin gözü damat adayının üzerindedir. Delikanlı, bardakta şeker olmadığını fark eder ama şeker istemek yerine şeker varmış gibi çay bardağını eline alıp şeker eritir gibi yavaş yavaş karıştırır... Bitmek bilmeyen bu aheste karıştırma üzerine kızın annesi yine inceden bir mesaj verir:

 

-Sanki kapıdan bir deve kervanı mı geçiyor nedir, şangır şungur sesler geliyor da...

 

Damat adayı bu ince nükteye denk gelecek incelikte cevap verir:

 

-İnşallah kervanın yükü şekerdir efendim!..

 

Bu güzel cevap üzerine kızın annesi delikanlının hem zeki hem acar hem hazırcevap ve de kibar bir kimse olduğunu fark ederek kızını bu gence verir...

 

Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine...

     Doğaner Yeşilkaya
 
 
ŞİİR
 
     KORKUYORUM
 
Korkuyorum
Ya olmazsa? Ya yapamazsam?
Ulaşamazsam hedefime
Ne yapacağım? Kendini her geçen gün kaybeden,
Daha da duygusuz hâle gelen,
Biri olmaktan sıkıldım,
Sevilmemekten dinlenmemekten...
Duygusuz insan nedir?
Cevabı benim karşınızdaki kişi
Şu vakte kadar kırdıysam üzdüysem,
Hepsi için özür dilerim
Ama ben yok oluyorum
Bilinmezin içinde...
Ya yapamazsam ya başaramazsam korkusu ile,
Yok oluyorum.
Yalnız kalmaya muhtaç biri olarak
Yok oluyorum.
Başarırsam n'olacak? Sevilecek miyim?
Sayılacak mıyım?
Ben gittiğimde kim hatırlayacak?
Veya elli saniyeliğine televizyonda
Şehit haberim çıkınca kim hatırlayacak?
Yalnızca sıkılıyorum
Geceleri kendime sormaktan
Neden diye ağlamaktan
Sadece sıkılıyorum.
(Gecelerin Şairi) Turan Habil Koçak/Mersin-Toroslar
 
 
EDEBİYAT BİLGİLERİ
 
FABL: İnsanlara ders vermek maksadıyla anlatılan hayvan hikâyeleri. Şahısları hayvanlardan alan hikmetli masallar. Konuları oldukça kısa olan fabllarda, olayın kahramanları hayvanların yanında bitkiler ve cansız varlıklar da olur. Bu hikâyelerde teşhis (şahıslandırma) ve intak (konuşma) sanatına yer verilir. Kahramanları insan gibi konuşturulur. İnsanlara, ibret alacakları şekilde, öz mesajlar verir. Eski Türk edebiyatında bu türe, kıssadan hisse adı verilirdi. Bu türün asıl yazarı Beydaba’dır. Meşhur Kelile ve Dimne’si, sahanın ilk ve önde gelen eseridir. Bunu Sâdi-i Şîrâzî’nin Bostan ve Gülistan ile Mevlânâ Celaleddin-i Rûmî’nin Mesnevi’si takip eder. Şeyhî’nin Harnâme’si de aynı sahaya girer...
Yeni Türk edebiyatında fabl yazarı yetişmemiştir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.