Bu mescitleri en kuytu yerlere, otopark alanına, morgun yanına yapmalarının bir sebebi var da ben mi çözemedim? Bir de neden bu mescitleri sohbet yeri, boş alan, alt değiştirme, yatıp uzanma yeri olarak gördüklerini?!.
Bu sorular birkaç gündür aklımda. Çünkü hastanede refakatçiyim ve namaz kılmak için altıncı kattan zemin kata morgun yanındaki mescide gitmek için epey zamanım var. Bu sürede bu soruları, daha önceki yaşadığım tecrübelerimi düşünüyorum. Bir vakti servis katında boş odada kılayım dedim "hanımefendi mescit zemin katta burada kılamazsınız, biz sorumluluk alamayız" sesini işittim. Baktım sesin sahibi güvenlik görevlisi. Hangi sorumluluğu alamadığını düşünerek mescide indim. Her yerde klima çalışırken mescitteki klima duvar süsü gibi duruyor...
Buraya kadar olanlar bir tarafa, anlaşılabilir belki ama mescidi “kısır günü” gibi sohbet ortamına çevirmek de nedir? Uyarıp namaza durmamla sohbetin harlanması bir oluyor. Ben de kulak veriyorum kaynana çekiştirmesine, hastaneye gelme sebeplerine. Bir de namaza duran birinin telefonunun zil sesi çalmaya başladı mı tamam gidiyor gitmek için bahane arayan dikkat. Vesvese bir yandan bastırıyor gönülde... "Senin kıldığın namaz namaz mı?”, “Refakatçisin işte, eve gidince kılarsın.” Nefis durur mu öte yandan: "Çabuk kıl çok sıcak burası, yukarıda hastayı bırakıp geldin. Ya sana ihtiyacı olursa?”, “Ayakkabıyı çalan olur mu ki?" neler neler... Aklıma Hazreti Ali "radıyallahü anh"ın ayağına saplanan okun çıkarılma hadisesi geliyor. Hani “acısına dayanamazsın” denildiğinde namaza durunca dünyadan da kendinden de geçtiği için bari namaza durduğunda çıkartalım dediklerini ve o namaza durduğunda çıkardıklarını düşünüyorum... Sonra ağır bir sessizlik çöküyor içime. Kelimeler harf yığını olup uğulduyor belleğimde...
İlknur Şahin
ŞİİR
SEVERİM
Her türkünün farklı hikâyesi var
Ben bu türküleri ondan severim.
İnsana ders veren bir gayesi var
Ben bu türküleri ondan severim.
Türküyle toprağa fidan dikilir
Türküyle gözlere sürme çekilir
Türküyle gözlerden yaşlar dökülür
Ben bu türküleri ondan severim.
Türküler kavuşma türküler veda
Türküler içimde bitmeyen sevda
Bir içli türküye bu canım feda
Ben bu türküleri ondan severim.
Türküler daima derdime derman
Türküler duygulu devasa orman
Türküler aslında gönülde ferman
Ben bu türküleri ondan severim.
Dağların yabani gülünde türkü
Sabahın sepserin yelinde türkü
Şu Kadir Fidan'ın dilinde türkü
Ben bu türküleri ondan severim.
Kadir Fidan-Dağların Şairi
Din Büyüklerimiz buyurdular ki: Allah dünyada da ahirette de ayırmasın inşallah. Ah yalan dünya ah. Dün bitti, çağır geri gelsin, yok. Yarın belli değil. Şimdi melekler bu mesut aile fotoğrafını kaydediyorlar. Çünkü dünyada kim kiminle beraberse, ahirette de aynı fotoğrafın içindedir. Bir mübarek zât öyle buyuruyor; Ahirette kiminle beraber olmak istiyorsanız, dünyada onunla beraber olmaya çalışın. İnşallah hepinizle beraber ben de olurum. Efendim, bir mübarek zât öyle buyurmuş: İnsanlar gözyaşı değil, gözlerinden kan akıtsalar, kaybettikleri iki şeyi geri getiremezler. Bir, gençliği vardı, gitti, şimdi yok. İki, sevdikleri. Her şeyi olan hocası, annesi, her şeyi. Mümkün değil, giden geri gelmez. Onun için arkadaşlar, elimizde fırsat varken, elimizde nimet hâlâ duruyorken, bunun kıymetini bilelim.