Kıskanmak yerine öğrenmek

A -
A +

Hemen her konuda fikir antrenmanına devam ediyoruz.

 

-Her olayla her konuyla ilgili doğrular aynı mıdır?

 

-Benim doğrum, senin doğruna ne kadar uyuyor?

 

Bu ve benzeri sorulara ön yargısız cevap aramaya başlarsak, değişim denilen otobana girmişiz demektir...

 

Yalnız burada önemli nokta var. Önümüzde, bizi bu otobana çıkarmayan bir engel... Kendi ön yargımız... Ön yargılarımız ve onları sorgulamada yaşadığımız inanılmaz zorluklar. Hani derler ya deveye hendek atlatmak daha kolay, işte öyledir ön yargıyı kaldırmak, yok etmek ve kırmak... Ön yargı dediğimizi düşünce bazında açıklamak gerekirse kendimizi değerlendirirken, dünkü fikirlerimizi değerlendirirken, dünkü fikirlerimize sıkı sıkıya sarılıp ondan kopmamak için verdiğiniz mücadele diyebiliriz... İşte değişime açılmaktaki en önemli engelimiz bu.

 

Eğer bu açıdan kendimize ve olaylara bakarsanız, yurtta ve dünyada yaşanan birçok temel anlaşmazlıkların ve bu anlaşmazlıkları ortaya çıkaranların çoğunun ön yargının esaretinden kurtulamayanlar yüzünden olduğunu görürsünüz...

 

Ve yine tarih boyunca örnekler incelendiğinde, kaybeden ve yok yolanların, hep ön yargıya bağlı kalanlar olduğu görülecektir. Çünkü değişimin karşısında bağnazlık ve tutuculuk yok olmaya mahkûmdur. Zaten yok olmaktadır... Değişmeyenler, kendi değişmez halleriyle değişenlerden uzaklaşmaya daha doğrusu kendi içine kapanmaya; kendi kendine “beni anlamıyorlar!” diye feryat ederken içi içini kemirmeye devam ederek unutulup gidenlerdir.

 

O hâlde ön yargı denizinde boğulmadan değişim sahiline çıkabilmek için fikirlerimizi yeniden sorguya çekmemiz, değişimi yaşamaya açık olmamız gerekmektedir. 

 

Bunun da birinci şartı nedir? Kendin başta olmak üzere sorgulayabilmek, başarılı olanları anlamaya çalışabilmektir. Kıskanmak yerine kendini öğrenmeye açık edebilmektir.

 

     Muhsin Uğurlu

 

 

 

 

 

ŞİİR

 

 

 

     Seni anlatmak

 

 

 

Kelimeler bile seni özlemiş. Yaz diye kafamda ağlıyorlar

 

Gözlerindeki aşk dolu bakışı kalbimi delişi mi?

 

Cennete çevirdiğin iç dünyamı mı? Aşk öğretmeni mi?

 

Seninle ölüme bile gitmekten korkmadığımı mı?

 

 

 

Yazsam. Beni işgal edişini mi? Süründürüşünü mü?

 

Gözlerinde bulut olmama izin verdiğini mi?

 

Sonra beni yağmur edişini mi? Çölde terk edişini mi?

 

Önce kalbimi sonra tüm benliğimi canlı canlı gömdüğünü mü?

 

Katilliğini mi? Beni seven seni mi? Anlatsa dizelerim...

 

 

 

Lanet edemediğimi mi? Kalbimi kalp yapan olduğundan mı?

 

Kurban Bayramı’nda kurban ettiğin yetmezmiş gibi unutuşunu mu?

 

Acıları bana yâren edip tüm yaşama sevincim benden alışını mı?

 

Giderken işkence gibi sevmediğini haykıra haykıra bağırmanı mı?

 

 

 

Beni kahredip ölünceye kadar başında beklemeni mi?

 

Öldüğünden emin olup oracıkta bırakıp çekip gitmeni mi?

 

Velhasıl beni benlikten alıp mecnuna çölde yâren edişini mi?

 

Kerem’in ateşinde yakmanı mı? Yazsam, hangi birini?..

 

     Lütfü Yarar

 

 

 

 

 

 

 

SAĞLIK OLSUN

 

 

 

NEKAHET DÖNEMİ: Nekahet döneminde hastanın beslenmesi, düzenli ve dengeli olmalıdır. Hastanın bu dönemde güzel hazırlanmış, iştah açıcı yemeklere başka zamanlarda olduğundan daha çok ihtiyacı vardır. Nekahetli hasta hareketsiz kalmamalı, fakat kendisini yormamalıdır. Üzüntülü olmamalı, streslere maruz bırakılmamalıdır. Hastalıktan sonra da bir süre için uyku saatleri dokuz saat kadar olmalıdır. Hasta; rahatsızlık, sancı gibi sebeplerle uyuyamıyorsa doktorun verdiği ilâçları kullanmalıdır. Temiz ve güneşli havanın nekahetli hasta üzerindeki tesiri daha ziyade psikolojiktir. Şehrin kirli havası ve gürültüsünden uzak bir yerde bulunmanın faydasını küçümsememelidir. Nekahetli kişi, artık hastalıktan kurtulmuş ve tam sağlıklı hayata geçiş dönemi içerisine girmiştir...

 

Herkese sağlık sıhhat ve afiyet dileklerimizle.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.