Köklerden geleceğe...

A -
A +

Bir milletin kökü dili, dini, tarihi ve bu üç değerle yoğrulan millî kültürüdür. Bunların da her biri, birer derya olan alanlardır. Maalesef dünyada örneği bulunmayan bir şekilde tarihine ve değerlerine yabancı, hatta düşman nesiller yetiştirmişiz. Bu büyük hatanın düzeltilebilmesi için de büyük telafi ve ihya çalışmalarının yapılmasına ihtiyaç vardır.

 

Haftada iki saat tarih dersiyle Türk ve dünya tarihini, yine iki saat Din Kültürü dersiyle dinî müktesebatınızı ve değerlerinizi yeni nesillerimize nasıl anlatabiliriz. Bizim kanaatimize göre bizi biz yapan Tarih ve Din Kültürü dersleri de Türk Dili ve Edebiyatı dersi gibi, her güne bir saat düşecek şekilde, haftada beş saatten az olmamalıdır. Evlatlarımız her gün şanlı tarihimize gitmeli, ecdadını bilmeli, dostunu düşmanını tanımalı ve bizi biz yapan manevi iklimin havasını solumalıdır. Tarih ve edebiyat derslerinin içeriğini azaltarak çocuklarınıza ne millî ve manevi değerlerimizi aktarabiliriz, ne de köklerimizden güç alarak geleceğe kanat çırpabiliriz. Köklerimizle buluşup geleceğe kanatlanabilmek için mevcut derslerin muhtevalarının sadeleştirilmesi ya da niteliklerinin artırılması kâfi değildir. Bunun yanında, değerler eğitiminin dayanağı olan derslerin saatlerinin ve içeriklerinin artırılması gerekmektedir.

 

Her şeyin ihtisaslaştığı bir çağda her şeyi öğretme iddiasıyla nesillere hiçbir şey öğretilmemesi gerçeği artık sorgulanmalıdır. Bir şeyi öğrenen, her şeyi öğrenir; her şeyi öğrenmeye çalışan hiçbir şeyi öğrenemez. Bizde yoğun olan derslerin içeriği değil, derslerin sayılarıdır. Bir öğrenci on altı, on yedi, hatta yirmi dersin hangi birini, ne oranda öğrenebilir? En büyük sorun ise, yıllarca verilen emeklerin sonunda gençlerimizin işsizlik gibi büyük bir hüsrana uğramalarıdır. Bu konuda bazı önerilerimi dile getireceğim...

 

İdris İspiroğlu

 

 

ŞİİR

 

 

          Hüsnüzan

 

 

 

Vasfetmek adaba aykırı bence,

 

Hüsni hâl öylece yüzünde senin,

 

Leblerin tazecik açılmış gonca,

 

Uykuya dalmalı dizinde senin.

 

 

 

Yaradan’a şükür her dem inan ki,

 

Her kula bahşetmez bu cahı çünkü,

 

Sarraflar bilemez sürse mihengi,

 

Saklamış cevheri özünde senin.

 

 

 

Vuslatın yakıyor hem âşığını,

 

Ay sanki andırır mum ışığını,

 

Arifler çözemez dolaşığını,

 

Güzeller kaybolur izinde senin.

 

 

 

Varımı yoğumu serdim hasıra,

 

Kırdımsa hatrını bakma kusura,

 

Son sözü sorulur mahkûm esire,

 

Olaydım bir cümle, sözünde senin.

 

 

 

Gıyabî tariften acizdir seni,

 

Sabah çiyi düşer güllere hani,

 

Yolundan çıkarır değme insanı,

 

Dağ taş şekil alır düzünde senin.

 

 

 

Mustafa Özkahraman

 

 

UNUTULMAZ ESERLER

 

 

Mîzân-ül-Hikme: On ikinci yüzyılda Türkistan’da yetişen yer çekimi ve terazilerle alâkalı çalışmalar yapan fizik, astronomi ve matematik âlimi Hâzinî Mîzân-ül-Hikme isimli eserinde düşmekte olan cismin sürati, aldığı mesafe ve geçen zaman arasındaki münasebet (ilişki) üzerinde de geniş inceleme ve araştırmalarda bulunmuştur. Onun tespit edip incelediği bu önemli münasebet, çıkan önemli ilmî prensip ve denklemler, Batılı bilim adamlarına (meselâ Galileo, Keppler ve Newton) mâl edilmektedir ki, bunun apaçık bir hata ve yanlışlık olduğu ortaya çıkmış bulunmaktadır. İşin doğrusu şu ki, Abdurrahmân Hâzinî’nin bu pek mühim eseri, Orta Çağlarda Batı dillerine tercüme edilmiş, onun ilmî görüşlerinden Avrupa ilim çevreleri ziyadesiyle istifade etmişlerdir. Bilim tarihçisi G. Sarton, Hâzinî’nin Mîzân-ül-Hikme’sini, Orta Çağlar İslâm dehâsının en önde gelen eseri olarak vasıflandırmakta ve o devir dünyası için eşsiz bir eser saymaktadır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.