Nasrettin Hoca’dan inciler

A -
A +
ATASÖZÜ
 
Garip kuşun yuvasını Allah yapar...
 
 
 
Türk kültür ve edebiyatının en önemli parçalarından biridir merhum Nasreddin Hoca. Yüzyıllardır anlatılagelen fıkralarıyla toplum zihnini yansıtırken aslında toplumu mayalandır. Zaten kendisi Akşehir Gölü'nü mayalayacak kadar da inanır bu işe. Ben bu yazıda esasen Hoca'nın her fıkrasının dinî bilgiye dayanan yönüne dikkat çekmek istiyorum.
Malumunuz, Hoca bir gün cuma vaazına çıkar ve cemaate sorar: 
"Ey cemaat, bugünkü anlatacaklarımı biliyor musunuz?”
Cevap: “Hayır”
Hoca da bir şey demeden kürsüden iner.
İkinci hafta Hoca yine sorarsa “biliyoruz” deriz diye anlaşır cemaat. 
Hoca ikinci hafta sorar: 
“Ey cemaat, anlatacaklarımı biliyor musunuz?”
Cevap: "Evet"tir. 
Hoca ise bir şey demeden iner...
Üçüncü haftaya cemaat anlaşır: “Yarımız biliyoruz diğerlerimiz bilmiyoruz” diyelim. 
Hoca çıkar ve sorar yine. Cemaat der ki: “Bir kısmımız biliyoruz bir kısmımız bilmiyoruz.”
Hocada cevap biter mi?
''Bilenler, bilmeyenlere anlatsın'' der...
Bu ve benzer fıkraları gerçek manada anlamak ve faydalı hâle sokmak için İslam âlimlerinin kitaplarından doğru bilgiler elde etmek gerekir. Yoksa güler geçeriz. Fıkrada Hoca merhum, bize şu mesajları vermektedir:
İlk hafta mesajı, anlatılanları anlamak için belli bir bilgi ve altyapı gerekir. Lazım olan bilgiler olmadan nasıl ilmî ilerleme olur? Günümüzde röportajlarda görüyoruz ki Müslümanım ama abdesti bilmiyorum, Allahü teâlânın sıfatlarını bilmiyorum sözleri...
İkinci hafta ise, bir şeyler bildim diye kibre girme, kendinden bilme. Öğrendiklerin seni tevazu ehli eylesin. Sapıtan din adamları hep bildiğini zannedenler olmuştur...
Üçüncü hafta, bilenler bilmenin mesuliyetini taşımalıdır. Her Müslüman emr-i maruf aşkıyla yanmalıdır. Ben öğrendim tamam, demekle olmaz. Bu noktada ilme ve ilm-i siyasete sahip olanlar elbette anlatmalıdır. Bunun dışında isek, doğru din kitaplarını insanlara ulaştırmak da vazifeyi yerine getirmek olacaktır.
Hoca merhum, insan-ilim ilişkisini ne de güzel anlatmış değil mi?
            Fatih Toprak
 
 
ŞİİR
 
                Kızılay
 
Kara gün dostu Kızılay'ım ben
İyiliği yardımı düşürmem elden.
Düşenin dostu olmaz derler
Fakirin, düşkünün dostuyum ben.
 
Nerede bir kara haber duysam
Hemencik oraya koşarım ben.
Fakire, düşküne yardım ettikçe
Mutluluk duyar, coşarım ben.
 
Yararın çoktur yurda Kızılay
Nerde bir felaket, orda Kızılay,
Savaşta, yangında, depremde, selde
İlaçtır bilumum derde Kızılay.
 
Hepimiz Kızılay pulu alalım
Kızılay'ın gücüne güç katalım.
Kızılay sarsın yaralarımızı
Dinsin bu güzel yurtta sızı. 
                
           Mustafa Uzelli-İstanbul
 
 
FAYDALI BİLGİLER
 
AORT DAMARI: Vücudumuzun en büyük atardamarının adıdır. Ana atardamardır. Kalbin sol karıncığından çıkar ve kalpten sola ve arkaya doğru bir yay çizer. Bu kemer yapan aort bölümüne “Aort kemeri” denir. Aort kemeri üzerinden kollara ve başa giden atardamarlar çıkar. Aort daha sonra aşağıya devam ederek göğüs kafesinin içinden geçer. Bu bölümüne de “Göğüs aortu” denir. Göğüs aortu diyaframı geçince “Karın aortu” adını alır. Karın boyunca devam eden aort, bel bölgesine gelince bacaklara giden uç dallarını vererek son bulur.
Aort çok sağlam bir damardır. Yirmi atmosfer basınca dayanıklıdır. Bunun derecesini anlamak için lokomotiflerin 10-16 atmosferlik buhar tazyiki ile işlediğini bilmek yeterlidir. Kalbin her kasılmasında bir miktar kan aorta atılır ve aort şişer. Kalbin gevşemesinde sol karıncıktaki basınç, aorttaki basıncın altına düşünce aortun kapakçıkları kapanır. Aort elastiki olduğundan, sol karıncıktan atılan kanın hepsini birden damarlara gönderemez; birazını şişerek depo eder. Tekrar eski durumuna geldiğinde kan akımının devamlılığını sağlar. Bu basınç dalgasına “nabız” denir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.