Bir sormak lazım kendimize biz ne istiyoruz? Ne istiyoruz şu hayatta? Ne istiyoruz ne diliyoruz dualarımızda Yüce Yaratan'dan? Hep dünyalık istiyoruz. “Allah insana bir vadi dolusu altın verse insanoğlu ikinci vadiyi ister” buyuruluyor ya... İşte o hesap durmadan istiyoruz. Dualarımız kabul olmayınca da veryansın ediyoruz. İstediğimiz zaman istediğimiz her şeye hemen kavuşmak istiyoruz. Belki bu istediklerimizin olmamasında hayır vardır. Belki daha ileri bir tarihte gerçekleşecektir. Belki ahirete mükafatı kalmıştır? Bütün bunları bilemeyiz...
Şöyle bir hikâye anlatılagelir. Bir adam varmış hep bir oğlu olsun istermiş ama hep kızı oluyormuş. Artık canına tak etmiş ve karısının üstüne kuma getirmiş erkek çocuk için, lakin o da kız doğurmuş. Bu ahmak adam erkek çocuk için artık yollara düşmüş. Duymuş ki “falan yerde bir zat var, ettiği tüm dualar kabul oluyor” diye. Adam bulmuş bahsedilen zatı, durumunu anlatmış. O zat da hocasının türbesini işaret ederek “falanca türbeye git burada yatan kişinin hürmetine bana hayırlı evlat ver diye dua et” demiş. Hikâyemizdeki ahmak adam türbeye gidince duasını hayırlı evlat olarak değil erkek evlat olarak değiştirmiş. Duası kabul olmuş olmasına ama bu sefer oğlu hayırsız çıkmış.
Hikâyemizde de olduğu gibi bazı şeyleri üstelememek gerekiyor... Hayatı olağan akışına bırakmak lazım. Bazen kafaya takmamak lazım. Hem ne demişler: “Derdi dünya olanın dünya kadar derdi olur!..” Velhasıl her şeyin hayırlısını istemeli. Olmuyorsa “belki zamanı vardır” demeli. Şu üç günlük fâni dünyada hepimizin hayatı isteklerle, beklentilerle ve keşkelerle dolu. Dünya işlerine verdiğimiz ehemmiyeti maalesef ahiret işlerine veremiyoruz. Dualarımızda Allah’tan hayırlı olanı isteyelim ve bir de ısrarla istemeye devam edelim. Rabbim hakkımızda hayırlısı neyse onu versin duasıyla yazımızı bitirelim. Rabbim korktuğunuzdan emin umduğunuza nail eylesin...
Abdullah Karakoç
ŞİİR
EFENDİM
Dolu çeşmeler şimdi damla vermez,
Bir nefese sığan salevat şimdi bitmez.
Yol uzun demiştik meğer kısaymış,
Gölgelik arayan, ağaçlar bitmez...
Nasıl içtim bir solukta şu ömrü?
Rüzgâr esti figanım ahıma küstü.
Kalem deftere elemli küstü.
Bir ömür hayata nefessiz küstü.
Sorular hep benden ey nazlı yâr
Dişlerimle dilimi ısırdım sessiz lâl
Bulutsuz gecelere damla seferliyim
Yağdırdın hicranlı çöllere dertliyim.
Eylersin ruhumu cihanda garip
Seher yeli fırtınaya mı talip?
Yıldızlar güneşin doğuşuna can verip
Elinden perdesiz kimlere nasip
Yanardağdım, küllerim dertlerimdi
Üfledin savruldu yüreğim eridi
Hicran vurdu buz deryasına döndüm
Yaza kışı bağlama aman efendim.
Yavuz Selim Bulut
DUYGU DAMLASI
SÖZ VERMEK NE KADAR KOLAY: Evlenirken arzular şelale, hayaller derya... Ama hiç gerçeğe hazır değiliz... Hayatın getireceklerine... Ne güzeldir söylemesi, “iyi günde kötü günde...” Ama en ufak bir anlaşmazlıkta birbirimizden nefrette sınır yok... Dünyanın en kötü insanı oluveriyor karşımızdaki... Yüzünü görmek istemiyoruz... Hatta daha ilerisi acıdan da öte... Hani verdiğimiz sözler? Dinlediniz mi yaşlı bir teyze anlatıyordu... Genç yaşta kocası yatalak olmuş. Kendi anne babası bile demiş ki “bırak git, ölürse ölsün. Biz evladımıza acımıyoruz da sen mi acıyorsun?” Ama 49 yıl olmuş teyzem kocasına bakıyor... Biz birbirimize “evet dedik” diyerek... Benzeri doğum yapınca belden aşağısı tutmayan eşini hem kendi annesi babası hem eşinin anne babası “gençsin evladım yeniden evlen” dediği hâlde "siz sevmeyi bilir misiniz?” diyerek bir ömür o eşine yatakta bakan kocası... Ve biricik evlatları... Zordur zoru başarmak ama “söz vermek” böyle bir şeydir... Şimdi bir de biz düşünelim aramızda sorun yaptığımız ve birbirimize küstüğümüz konuları... Ne dersiniz? [Elif Azra Çelebi]