Değerli dostlar geçen haftalarda haber bültenlerinde izlediğimiz haberler hepimizin vicdanını yaraladı. Öncelikle İzmir’de Gürsel Aksel Stadı'nda oynanan İzmir derbisi olarak adlandırılan Göztepe ile Altay arasındaki maçta bir Göztepe taraftarı Altay tribünlerinden atılan bir fişekle ağır yaralanmıştı. Stadın karşı tribününe bir işaret fişeği atıyor ki sanki savaşta düşmanına bomba atıyor. Bu ne şiddettir, bu ne kindir, bu ne düşmanlıktır arkadaşlar? Yine aynı maçta bir taraftar sahaya girip Altay kalecisinin kafasına korner direğiyle öldürürcesine vururken görüntüleniyor. Zaten sonrasında adam öldürmeye teşebbüsten gözaltına alındı. Göztepe taraftarı olduğu anlaşılan kişinin, Altay kalecisine böyle bir düşmanlıkla saldırması hepimizi hayrete düşürdü. Hâlbuki bu insanlar aynı dili konuşan, aynı şehirde yaşayan, aynı ülkenin vatandaşı olan aynı ortak duyguları paylaşan, aynı bayrağın altında yaşayan insanlar. Peki bu kin, bu düşmanlık, bu saldırganlık, bu şiddet nedendir? Anlam veremiyorum.
Konya’da bir Hayvan Barınağındaki köpeğin kafasına kürekle vura vura öldürenlerin görüntüleri de yine hepimizin yüreklerini parçaladı. Bir hayvana, bir canlıya yapılan bu vahşet inanılır gibi bir şey değil.
Tarih boyunca tüm insanlığa merhamet, adalet, şefkat ve vicdan dersleri veren bir milletin çocukları olarak nasıl bu durumlara düştüğümüzü düşünmemiz gerekir diye düşünüyorum
Nasıl bu hâle geldik? Bu değerlerimizi nasıl kaybettik? Bu değerleri kaybederken kendimizi de kaybettiğimiz aşikârdır. Acaba maneviyat eksikliğinden midir bu durum? Kalplerde merhametin kalmaması, vicdanların kuruması, yüreklerde şefkatin yok olması, karşısındakine acıma hissinin yokluğu çok trajik bir durumdur. Biz ki ne güzel hizmetler yapmış, bu hizmetleri yaparken ne kadar kıymetli vakıflar kurmuş bir milletiz. Hatta Osmanlıya "vakıf medeniyeti" de denilmektedir. Öyleyse durup bir kendimizi sorgulama, iç dünyamıza ayna tutma zamanı gelmedi mi?
Cüneyt Aybey-Turgutlu/Manisa
ŞİİR
GÜLDÜRMEM
Bir tek can borcum var, o da Allah’a,
Kula borçlanıp da yüze güldürmem.
Çıkacağım belli değil sabaha,
Ele borçlanıp da size güldürmem.
Bilirim dünyanın türlü hâli var,
Meyvesiz ağacın bile dalı var.
Sanma her çiçeğin güzel balı var,
Güle borçlanıp da güze güldürmem.
Bu dertsiz başımı derde salarım,
Uzaktan uzağa bakar dalarım,
Herkes ettiğini bulsun dilerim,
Dile borçlanıp da söze güldürmem.
Mustafa Sinan’ım, budur tek kârım,
Günden güne artar, dinmez efkârım.
Kendi ağıdımı kendim yakarım,
Tele borçlanıp mızraba güldürmem
Mustafa Sinan Ay
TARİHTEN BİR YAPRAK
RODOS’UN FETHİ: 20 Aralık 1522’de, Hıristiyan dünyasının en güçlü kalelerinden biri sayılan Rodos Adası, Türkler tarafından fethedilmişti. Fâtih Sultan Mehmet Hân tarafından üç defa muhasara edilen bu güçlü kalenin fethi, onun torunu Kânunî Sultan Süleyman’a nasip olmuştu. 214 yıl müddetle burada hükmeden ve Mısır ile Anadolu arasındaki deniz yoluna engel olan Saint-Jean Şövalyelerinin teslim olup adanın Türklerin eline geçtiğini öğrenen Papa VI. Hadrianus, üzüntüsünden kahrolup ölmüştü. Rodos kalesinde Türk bayrağı dalgalanıyordu...