Nerede hata yapıyoruz?

A -
A +

Gerek sosyal medyada gerek televizyonda sıklıkla işlenen bir konu çocuk eğitimi. Farklı farklı pedagoglar, psikologlar, aile terapistleri ebeveynleri sürekli uyarıyor. “Şunları söyleyin, şu şu cümleleri çocuğunuza asla kurmayın” tarzında onlarca ikaz. Haklı oldukları konular muhakkak var ama iş öyle bir boyuta geldi ki kendi çocuğumuza nasıl davranacağımızı şaşırır hâldeyiz. “Şöyle dersek çocuk bunalıma girer, azıcık sert konuşursak travma geçirir, çok sıkarsak ileride ergenlik dönemi patlaması yaşar” gibi kaygılar bizleri epeyce yoruyor. Ebeveynlik bu kadar zor olmasa gerek.

 

Bir tarafta böyle abartılı bir durum yaşanırken diğer tarafta da çokça ihmal edilen bir husus olduğunu düşünüyorum. Çocuğumuza şöyle davranalım, yakışıksız ifadeler kullanmayalım, onları bunaltmayalım, kararlarını kendileri versin, tamam. Peki çocuğumuza asıl ihtiyacı olan Rabbini, Yaratanını tanıtma konusunda neden bizi kimse uyarmıyor? Dünyadaki varoluş gayesini bilmeden, kendini tanımadan mutluluk, huzur nasıl bulunabilir? Niçin Allahü teâlâdan bahsettiğimizde “çocuğu bunaltma” tarzı uyarılar alıyoruz da yavrularımızı test kitaplarına boğarken, kurstan kursa, etkinlikten etkinliğe koştururken bunaltmış olmuyoruz? Yabancı kitaplardan tercümelere göre çocuk yetiştirmek uygun olabilir mi? Bizim kendi kültürümüz varken o tercüme yazılar bize uyar mı? Dikkat ettiniz mi çocuklar mutsuz, yüzleri gülmüyor; her istedikleri yapılıyor ama maalesef ruhları aç. 

 

Hani sosyal medyada diyorlar ya; “Derdin mi var, kendine bir kahve yap ya da eşinle yemeğe çık...” Bunları yapıp da problemleri çözülen var mı? Renk renk, çeşit çeşit fincanlarla kahve pozlarına şahit oluyoruz ama bunalımlar zirve. Düşünmeliyiz, sorgulamalıyız.

 

Bu bağlamda pedagoglar, aile terapistleri, sosyal medya içerik üreticileri biraz da Yaratanı ve dinimizi, kültürümüzü çocuğa yaşına uygun şekilde anlatabilme noktasında kafa yormalılar.

     Hatice Kübra
 
 
ŞİİR
 
     AKLIM SENİ GÖRMESİN
 
Ey kara değil, ak sevdalım,
İndir vuslat peçeni, arzuhâlim medetsiz
Ey dikeni kuru, yaprağı taze dalım
Gönülgâhıma, aklı yasak ettim.
Firar edip görürse seni,
Dikenli diye atar gönül penceremden,
Hırs rüzgârına savurur gülüm seni.
Paslandı demir, gönül kıdem aldı,
Hep dedin sabreyle şurda ne kaldı?
Gözüm savaş açtı gönlümle,
Saklandım mana denizinde nefessiz
Sakladım dikeni ruhumda, gül bahçesiz...
Aklım görse dönmez, nişan alır kanata,
Yaralı kuş sefer eyler mi, gönül dağımdan?
 
Sevdama bir rüzgâr kervanı sefer eylese,
Ruhumun aşinalığı vuslata pençelense.
Gitti aklım derken ya geri döner ise,
Gönlümü kovar, seni kaybederim vuslatsız.
Aç göz kapaklarını, aksın gönlüme gözyaşın,
Her bir kirpiğin koruyan dikendir, ey gülüm.
Yaksa da canımı gönlüm senle yaralı,
Lakin son nefesime düşerse bakışların,
Hayal ediyorum gerçeği nerde, gizli esrarın...
Ne olur acele eyle, eğer bir gelirse aklım,
Beni senden götürür gülüm yok senden saklım...
 
     Yavuz Selim Bulut
 
 
DUYGU DAMLASI
 
“Kapıdan kovsan bacadan girer” diye bir deyim vardır. Buna benzer bir başka deyim de “Yüzüne tükürsen yağmur yağıyor der.” Bu ve benzeri deyimler karşısındaki insanı bıktırıp usandıracak kadar rahatsız edenler için söylenir. Öyle ki istek ve dilekte bulunmak; kabul edilmemesine onay verilmemesine, hatta yüzü görülmek istenmemesine rağmen birbirinden enteresan bahaneler üreterek yine o kimsenin huzuruna karşısına çıkmak ve arzu ettiği beklentiyi karşılamaya çalışmaktır. Bu davranış, sosyal hayatın genel kabul gören ahlak ve iletişim kurallarına uymayan vakar ve haysiyeti yok eden insanın kendisine saygısını ortadan kaldıran davranışlardır. Bu ahlak ve karakteri tanımlamak için de kısa ve öz bir söz söylemişlerdir. “Çağrıldığın yere erinme, çağrılmadığın yerde görünme.” Güzel bir atasözüdür... İ. M.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.