Önceliğimiz ne?

A -
A +
Hayat hikâyemizin ana meselesinin kul olmaktan başka bir şey olmadığı, şu fâni dünyada kulluk derdi sıralamada kaçıncı acaba! Gündelik dert ve gayelerin endişe ve telaşı önümüzden de özümüzden de gitmiyor. Bir sarmal içinde boğuluyoruz. “Durun ne yapıyorsunuz?” diyen yok gibi. Olsa da bu sesi duyacak kulaklar ileri derecede tıkalı!
Dünyayı kasıp kavuran küresel sistem, her gün yeni planlarla karşımızda... Nihai amacı ilahlık olan bu yapı kirlilik kusmakta... İnsanları; bilgi ve düşünceden yoksun bırakarak, sundukları unsurlar ve argümanlarla sistemlerinin aciz köleleri yapıyorlar. Hastalıklarla, ekonomik krizlerle, savaşlarla ve birçok sapkınlıklarla darmadağın edilen beyinler; herhangi bir sıkıntılı durumda doğru davranışları sergileyemiyor.
İslam'ın kılıcı ve tüm insanlığın hamisi olmuş bu millet için bu topraklarda hüküm sürmenin yegâne gayesi İslam'ın nurunu yaşamak ve yaşatmaktır. Bundan ötürü kışın domates, biber, patlıcanın fiyatı varlık özünün önüne geçemez. Bir bidon yağda beynini kızartmak; küfür sel gibi akarken, yel gibi çarparken izah edilemez. Hesap gününün dehşetinden Peygamberler, veliler korkarken “Müslümanım” diyerek Allahü teâlâya teslimiyet bildiren bizler korkmaz mıyız da rızık endişesini öncelik yaparız? Modern zamanların konforu hayatımızın merkezinde ise hasır yatakta yatan Peygamber Efendimize olan muhabbet sadece dilde olsa gerek. “Önceliğimiz nedir?” sorusunu ciddi ciddi düşünme zamanımız gelmedi mi? Hâlen mi onlar üretecek biz tüketeceğiz? Hâlen mi onlar kurgulayacak bir uygulayacağız? Hâlen mi bize ne sunulursa sorgulamadan kabul edeceğiz; hâlen mi neyi güncel yaparlarsa güncel kabul edeceğiz? Hiç mi kendimize kalmayacağız? Hiç mi kendimizin olmayacağız? Oysa tüketici olan hiçbir toplum başarıya muvaffak olamamıştır. Hiçbir üreticiyi geçememiştir… Hiçbir zaman hayatın inisiyatifi elinde olmamıştır… Ve bu anlamda çok önemli bir atasözlerimiz bizlere asırlar öncesinden yol göstermektedir: “Elden gelen öğün olmaz o da vaktinde bulunmaz”, “Hazıra dağlar dayanmaz”, “Veren el alan elden üstündür...”
             Fatih Toprak (Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni)
 
 
 
ŞİİR
 
      Tembel olduk
 
Evde yemek yapmaz olduk
Tembel toplum olduk çıktık
El getirdi biz yer olduk
Tembel toplum olduk çıktık
 
Bulaşıklar makinayla
Çamaşırlar makinayla
Ekmek kesmek makinayla
Tembel toplum olduk çıktık
 
Eveleyen geveleyen
Zorluklara gelemeyen,
Hep dertli hiç gülemeyen,
Tembel toplum olduk çıktık
 
Nöbetçi akıl almıyor,
Gençler yaşlı çalışmıyor,
Köylü kentli fark etmiyor,
Tembel toplum olduk çıktık
 
     Nöbetçi Şair (Şahin Ertürk)
 
 
 
TARİHTEN BİR YAPRAK
 
KERVANSARAYLAR: Ticaret yolları üzerinde kervanların konakladığı ve her türlü ihtiyaçlarının ücretsiz karşılandığı, devlet veya hayırsever kişiler tarafından yapılmış muhkem (sağlam ve korunaklı) binalardı. Kervanların konakladığı yer olan bu binalara, kervansaray adı verildi. Türklerin Müslüman olmasından sonra İslâm toprakları üzerinde ortaya çıkan kervansaraylar, Selçuklular zamanında en gelişmiş şeklini aldı. Anadolu’daki çeşitli ticaret yolları üzerinde yüze yakın kervansaray yapıldı. Kervansaraylarda yatakhane ve aşhaneler, erzak ambarları, ticarî eşya depoları, ahırlar, samanlıklar, mescitler, kütüphaneler, hamamlar, şadırvanlar, hastane ve eczaneler, ayakkabıcılar, nalbantlar vb. bulunurdu. Kervansaraylara inip konaklayan tüccar ve yolcuların; zengin-fakir, Müslüman gayr-i müslim farkı gözetmeksizin her türlü ihtiyaçları ücretsiz görülürdü.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.