Osmanlı; İslam tarihinin en uzun ömür sürmüş, en geniş topraklara ulaşmış devletidir. Hüküm sürdüğü topraklara adaleti, huzuru ve refahı taşımış. Özünü ve hedefini İslam'dan alan bu yüce devlet; hangi ırk, din ve milletten olursa olsun hiçbirini sömürmeyip ve hepsine İslam hukukunun çerçevesinde hayat hakkı tanımıştır. Ne zaman ki Avrupa'nın azgın sömürü düzeni ortaya çıkmış, Osmanlı bu zalimlerin en büyük hedefi olmuştur. Hükmettiği toprakların cazibesi ve imkânları da saldırıların şiddetini artırmıştır. Uzun mücadeleler döneminin neticesinde zahirde kazanan emperyalist Avrupa oldu. Ve Osmanlı topraklarında yaşayan onların uzantıları kendilerine alan buldu.
Son yıllarda Türkiye'deki millî manevi çerçevedeki değişim ve gelişim Batı'yı rahatsız ettiği kadar ülke içindeki Batı hayranı birçok çevreyi de iç sıkıntısına uğratmaktadır. Bilhassa millî ve güçlü ordu bu münafık kesimi delirten yegâne unsurdur. Çünkü son yüzyılda ne zaman ki Müslümanlar iddia sahibi olmaya çalışsa bunun önünü kesen en etkili unsur ordu olmuştur. Şimdi ise işler tersine dönmeye başlamıştır. Sinirleri bozulan Batı uşakları münafık hâllerini, direkt olarak beyan edemeseler de Osmanlı'ya saldırı üzerinden ortaya koymaktadır. Bu noktada Osmanlı'ya ne kadar teşekkür etsek azdır. Ahir zaman bizlere bu ikiyüzlüleri çok kolay tanıma fırsatı sunmaktadır. Osmanlı sömürmemiş ihya etmiş, zulmetmemiş adaletle hükmetmiş ve İslam nurunu her yere taşımış. Bu durumdan rahatsızlık duymanın izahı ancak İslam düşmanlığı, münafıklık ve Türk düşmanlığı ile açıklanabilir. Vicdan sahibi birçok gayrimüslim dahi Osmanlı'ya hayranlık duyup hakkını verirken bizdekilere ne oluyor acaba? Diyebiliyorsanız biraz mert olun da biz aslında inancınıza düşmanız deyin. En azından içinizdeki sancı azalır... Bu millet ne çektiyse içi başka dışı başka ikiyüzlülerden çekmiştir. Allah devletimizi ve milletimizi böylesi ikiyüzlülerden muhafaza eylesin…
Fatih Toprak -Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
ŞİİR
ÜMİTLE ÖLMEK
Her yer karanlık ama ruhum zifirî,
Penceremdeki kara kedi gibi
Islak gözlerim.
Yalnızlık yağmurunda
Ruhum isyanda sevdaya,
Seni bana layık görmediği
Ve unuttuğundan…
Eziliyorum kayboluyorum güneşin karanlığımda,
Herkesin önünde onlar görmese de sen gör!
Elimden tut, kurtar sevdam
Sen gibi,
Sevdanın depreminde enkaz altındayım.
Kurtarıcı bekliyorum gözlerini,
Bakışının sıcaklığında…
Hayat ümidim suyum aşım,
Nefes yaşama sebebim
Her yerim kırık dökük
Tek umudum seni görebilmek.
Ölüm uykusuna dalıyorum,
Yoksun ölüyorum
Olsun aşkım,
Ümitsiz ölmektense sensiz öleyim…
Lütfü Yarar
DUYGU DAMLASI
TOPLUMSAL ROLLER: Ailelerin yıkılmasının evliliklerin bitmemesinin ve özellikle de kadına şiddetin önüne geçilmesinin en doğru yolu toplumsal bir öze dönüşle mümkündür. Bireylerin toplumsal rollerinin değiştirilmeye zorlanmayacağı, kadınların ahlaki ve cinsel şiddete uğratılmayacağı, dinî ve ahlaki değerlerin öğretilip tatbik edildiği, merhamet ve acıma duygusunun benimsendiği bir ortam oluşturulsa eğer, kimse kendinden güçsüz olanı dışlamaz, ona ayrımcılık yapmaz, ona şiddet uygulamaz. Şunu hiçbir zaman unutmayalım ki bizler kadınlardan her türlü yükün ve meşakkatin üstesinden gelen ve onu -evin sultanı ve direği- olarak gören bir dinin ve o dinin vecibeleriyle yoğrulmuş bir medeniyetin mensuplarıyız...
Bizler eğer ecdadımız dönemindeki gibi “erkek”, kadınlarımız da ecdat dönemindeki gibi “hanımefendi” olursa yani özümüze dönersek ne toplumsal cinsiyetçilik, ne boşanmalar, ne ayrımcılık ve ne de zayıf olana ve özellikle de kadına şiddet kalır, hiçbiri kalmaz. Sağlık ve esenlik dileklerimle... [Aslan Torun]