Osmanlıda beşik uleması

Sesli Dinle
A -
A +

Osmanlı Devleti ilme ve âlimlere her dönem pek kıymet vermiştir, bu kıymeti onların evlatlarından da esirgememiştir… Nasıl mı? İlmin değerini âlim anlar düşüncesinde olan Osmanlı Devleti “beşik ulemalığı” sistemini hayata geçirerek âlimin evladının da âlim yetişmesini sağlamıştır… Bu sistem, bir âlimin evladı olduğunda, o evlada da, âlime verilen maaşın aynısının bağlanması ile gerçekleşirdi… Maaşı 2 katına çıkan baba, oğlunu mektebe yollamaz; ona evden hususi dersler aldırarak, özel bir eğitim görmesini sağlar, onun da kendisi gibi âlim olması için çabalardı. Böyle yetişen bir çocuk on sekiz yaşında ilmiye sınıfına dâhil olur, eğer olamazsa da maaşı kesilirdi. İşte Osmanlının sayısız münevver yetiştirmesine sebep olan sistem budur… Peki bununla mı yetinmiştir, hayır… Eskiler “İlmin efdali (en faziletlisi) mârifetullahtır” derlerdi. Bu sebeple Osmanlı ilmi verdiği seviyeye de hassasiyet göstermiş, onu mârifet seviyesinde öğretmiştir… Farkı şudur ki “mârifet” ilim kökünden değildir “mârif” bilmek demektir. “Mâruf” ise bilinen, demektir. Yâni fâil bilinmeden fiil anlaşılamayacağı gibi Allahü teâlâyı doğru tanımadan da edinilen ilmin bir faydasının olmayacağını anlatarak başlamıştır öğretmeye… Bu sebepledir ki, “Millî Eğitim’in eski adı “Maârif Vekâleti”dir. Bu, ilmi; mârifet seviyesinde öğrettiği içindir…

 

İşte her şeyden önce Allahü teâlânın iradesinin “müsebbibü’l-esbab” yani sebeplerin sebebi olduğunu kavrayan kişinin ilmi, marifet hâline gelirdi. Bu sebeple, hâlis Müslümanın bilgisi ilim değil; irfan olurdu. “İrfan, beşeri beşer yapan vasıfların bütünüdür” der Cemil Meriç ve ekler, “İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime. Tecessüsü [araştırmayı] madde dünyasına çivilemeyen, zekâyı zirvelere kanatlandıran, beşerîyi ilâhi ile kutsîleştiren, uzun ve çileli bir nefis terbiyesi. (…) İrfan kemâle açılan kapı, amelle taçlanan ilim.”

 

Mücella Pamukoğlu

 

 

 

ŞİİR

 

 

 

GÖNÜL DAĞIM

 

 

 

Ey güle ömrüm olan gönül dağım,

 

Arzuhâlin alevli, nedir ummanın senin?

 

Dikenden değil bu çektiğim ah u zarım,

 

Yaprağın dalgasıdır fermanın senin.

 

 

 

Feleğin rüzgârı ahıma esti, kurudu tenim,

 

“Gölgedir” dedim, nedir bu güneşin senin?

 

Sabahsız gönül yâdıma öten bülbül benim,

 

Gönlün ummanında dolaşan dalga senin…

 

 

 

Okunan ferman ağırdır, kaldırmaz kefe benim.

 

Gözümü sende kaybettim güneş olsa da senin.

 

Girdabına yutuldum, bilmem ummanında senin

 

Bir sen vur bir ben vurayım bu yara benim.

 

 

 

Işıksız yollarda, adımlar benim elif harfim.

 

Okunan cümleler gönlümde dert tarifim.

 

Bir benden dinle bir sen oku, attığın oku,

 

Ne kalbi vurdu ne de teni, vuslatı vurdu.

 

 

 

Yavuz Selim Bulut

 

 

 

 

 

SAĞLIK OLSUN

 

 

 

ZEYTİNYAĞI VE LİMON

 

Zeytin ve limonun ne kadar faydalı olduğunu bilmeyen yoktur. Ama uzmanların yaptığı bilimsel araştırmaya göre bu ikisinden yani zeytinyağı ve limon karışımından da mükemmel iksir elde edildiğini biliyor muydunuz? Bir kaşık zeytinyağına iki üç damla limon sıkıp aç karnına içildiğinde belirli bir süre sonra vücuttaki toksinleri atmaya yardımcı olduğu belirtiliyor. Sadece karaciğerdeki toksinlerin atılmasında yardımcı olmuyor aynı zamanda sindirim sistemini de temizliyormuş. Zeytinyağı limon karışımı Alzheimer hastalığından ve ruhsal çöküntüden korunmanıza da yardımcı olup hafızayı güçlendiriyormuş. Depresyon riskini de azalttığı yapılan araştırmalarda ispatlanmış. Uzmanlar daha sağlıklı ve huzurlu bir hayat için kendinize bir iyilik yapın ve aç karnına zeytinyağı limon karışımı bu iksirden ara ara faydalanın diyorlar.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.