Hepimiz bizim bilgimizin arzumuzun, isteğimizin tercihimizin dışında Rabbimizin verdiği can ile doğup büyüyüp ve bize verilen süreyi yaşayıp ölüyoruz. Peki, bize ömür denilen bu hayat içinde verilen süre içerisinde ne yapıyoruz? Yani hayatta yaşıyor iken ne yapıyoruz? Kendimiz için olduğu kadar bulunduğumuz toplum için ve daha ilerisi insanlık için bir şeyler yapmak ve Allah’ın rızasını kazanarak ömrümüzü tamama erdirmek için mi yoksa sadece kazanmak ve harcamak için mi bu süreyi kullanıyoruz? “Biz öldükten sonra bizden kalacak şey ne olacak?” diye bir düşüncenin içinde olduk mu? Yoksa milyonlarca canlıda olduğu gibi geriye sadece bir mezar taşı ve toprak olmuş bir beden mi kalacak? Muhtemelen öyle olacak… Ama bir düşünürsen bir de arkanda bırakmış olduğun bir miras var... Bu miras mal mülk tarla tapan vs. değil… Sen öldükten yüzyıllar sonra bile adından bahsettirecek bir miras. Bu dünyada kalıcı bir iz bırakmak yani... Şair Baki’nin de dediği gibi:
Âvâzeyi bu âleme Davud gibi sal,
Bâki kalan bu kubbede hoş bir sadâ imiş”
O hâlde sadânı hoş tut ve yüzyıllar boyunca yaşa… Ama çoğumuzun bu dünyadaki en büyük amacı rahat bir hayat sürmek… Dertsiz tasasız bir hayat sürmek… Siyah olmadan beyazı fark edemediğimiz gibi gece olmadan gündüzü fark etmediğimiz gibi dert ve sıkıntılar olmadan da huzurun nasıl farkına varabiliriz? Öyleyse bizim gerçek bir amaca hizmet etmemiz lazım. Kendimize gerçek bir amaç belirlemeliyiz. Bunun için bu dünyanın yaratılışının gayesini, insanın da bu dünyaya geliş gayesini kesinlikle anlamalı idrak etmeliyiz… İmam-ı Rabbani hazretlerinin oğlu Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki: Allahü teâlâyı tanımaktan maksat, ona, onun istediği şekilde doğru ibadet etmektir. Bu gök kubbede hoş bir sadâ bırakabilmek için elimizden geleni hatta elimizden gelenin fazlasını yapmak durumundayız. Böyle bir dert sahibi olmalıyız. Büyük bir dert olsa da bu âleme hoş bir sadâ bırakmak için değmez mi?
Salih Tortum
ŞİİR
EJDERİN KALEMİNDEN, MANİSA
Sipil Dağı’ndan seyrettim güzel Manisa’yı,
Yukarıdan baktım gördüm aşağıda dolunayı.
Tarihin kadimdir, yüksektir, sende maneviyat
Şehzadeler çıktı bağrından, nice sultanı saltanat.
Sende hem tedrisat gördü, çağ açan Fatih Sultan
Rumeli’yi müminlere eyledi vatanı gülistan
Hafsa Sultan, Merkez Efendi’nin şifadır eli,
Derman buldu nice hastalar, mecnun ve deli.
Manisa hafız veli, âlimler yeridir belli,
Yeşil dağları, şu zümrüt ovası ne de enli.
Akhisar, dağı, bayırı cennet, zeytin ağacı,
Üzümle, zeytin, incir, nar sanki kardeşle bacı.
Bu açık sofrada nimetlenir yerli yabancı,
Manisa’nın başına konulmuş saadet tacı.
Ege’nin incisi devletin Saruhan Sancağı,
Ebediyen dalgalansın nazlı hilal bayrağı.
Orhan Ejder de Sipil’den bakar Yunt cebeline
Kıvrım kıvrım akan bereketli Gediz Nehri’ne.
Verimli Gediz Havzası, acep var mı, benzeri?
Şeyh İsa, Yiğitbaş gibi çoktur gönül erleri…
O. Yavuz Ejder - Akhisar-Manisa
DUYGU DAMLASI
“Seversen mutlu olursun” Güzel gözler güzeli görür. Olayların olumlu taraflarını gör ona göre bak. Arının kuyruğunda zehir ağzında bal vardır. Neye talipsen onu alırsın. Negatif bakmak çevreyi olumsuz etkiler. Kişileri karşına alma yanına al yoksa enerjiniz boşa gider. İpi germe, geriliyorsa bırakan taraf ol ipi geren sırt üstü düşer pişman olur. İkiniz de bırakmazsanız ip kopar ikiniz birden düşersiniz sonucu ağır olur. Düşmanlık doğar. “Alış-veriş” sözünü “veriş-alış” olarak uygula, çünkü mutlu etmeden de mutlu olunmaz. Hayatın tadını çıkarmaktır mutluluk. Ya çaresizsiniz ya da çare sizsiniz. Mutluluk kimseyi değiştirmeden karşına almadan olduğu gibi kabul etmektir” Yaşar Gönenç