“Türkiye’de Tayyarecilik 1910-1924” adlı kitabın yazarı I. Dünya Savaşı’nda ve Millî Mücadele’de görev almış bir hava irtibat subayıdır. Kitaptan bir iki cümleyi paylaşıyorum.
Millî Mücadele’de hava kuvvetlerimiz de imkânsızlıklar içerisindedir. İzmir’den, işgal bölgelerinden kaçırılan, Yunanlardan ele geçen, Fransız ve İtalyanlardan çeşitli yollarla tedarik edilen tayyarelerden müfrezeler, filolar teşkil edilir. Bazıları sağlam bazıları kırık-dökük uçaklar, Türk pilot, teknisyen ve neferlerinin akla durgunluk veren çözümleriyle, insanüstü gayretleriyle uçurulur.
Sakarya harbi başlamıştır. Hava keşfi yapan tayyarelerin kapasiteleri gereği sıkça dinlendirilmeleri; değiştirilmeleri gerekmektedir. İşgalci Yunan, 50 uçaklık filosuyla 10 uçağını havada tutabilmektedir. Bizim ise dört tayyaremizden sadece birisi uçabilir vaziyettedir. Pilot ve rasıtlarımız (gözlemci) sürekli değişerek tayyaremizi havada tutmayı başarırlar. Tayyare, Yunan cephesinde keşfin yanı sıra bombardıman da yapar; 50-60 palikaryayı savaş dışı bırakır. Pilotlarımızın 120 km’lik cephe hattındaki fasılasız uçuşu düşmanda “8 uçaklık filo”muz olduğu zannı oluşturur. Zaferi müteakip ele geçirilen Yunan rapor ve evrakında: “Türk tayyareleri harp boyunca sürekli uçarak bize göz açtırmadı” yazmaktadır.
Tayyaresi düşen iki pilotumuz Yunanlara esir düşer. Bu hadiseden sonra hatlarımıza yaklaşan Yunan tayyaresi bir çuval bırakarak uzaklaşır. Çuvalda, esir pilotlarımızla, uçaklarımızın vaziyetiyle alakalı istihza (alay) dolu ifadelerden ibaret İngilizce bir mektup vardır. Mektupta, Afyon-Kütahya arasında, “semada bir çay partisi” verdiklerini; Türk pilotlarının davete icabet etmelerini isterler. Maksatları “it dalaşı” yaparak tayyaremizi düşürmek; moralimizi bozmaktır. Ellerinde sadece “keşif tayyaresi” kalan pilotlarımız uçağa “makineli tüfek monte ederek” belirtilen mevkide defalarca uçar. Heyhat! Gökyüzünde onlarca Yunan “avcı tayyaresi”nden bir tanesini göremez.
Hakan Karagöz-Ankara
ŞİİR
TESETTÜR
Gök kubbe boşalır, yeryüzüne sel olur,
Dağ tepe maveraya tesettür olur.
Rabbimin emirleri içimizde nakış nakış,
Dinimizin kanunları gönlümüze yazılmış.
Onun bunun ezberi toz nebze tenimizde,
Ne tufanlar olur ne fırtınalar,
Masmavi engin denizin üstünde...
Tertemiz masumane bir tesettür yatar,
Sıcak bir rüzgâr eser başınıza değer,
Temmuz ortasında şubat soğuğuna benzer,
Buz tutar, o zaman ırmaklar dereler,
Okyanusun zenginliğini örten dalgalar,
Yeryüzünde binbir türlü açan çiçekler,
Ve çölleri tesettürle örten rüzgârlar,
Başımızın üstünde gök kubbe örtüsü var...
Şaban Sağbaş
TARİHTEN BİR YAPRAK
CERBE ZAFERİ: Batı Akdeniz’e yıllarca hükmeden Turgut Reis, Tunus yakınlarındaki Cerbe adasını ele geçirerek kendisine üs yapmıştır. Preveze’de büyük bir mağlubiyete uğrayan Avrupalılar, bunun intikamını almak için kalabalık bir donanma ile 2 Mart 1560’da Cerbe adasına asker çıkarır. Turgut Reis durumu İstanbul’a bildirir ve Trablus’a çekilir. Osmanlı donanması 13 Mayıs günü Cerbe açıklarına gelir. Bu donanmada, Kurdoğlu Muslihittin Reis, Uluç Ali Reis, Seydi Ali Reis de bulunur. Preveze Savaşı’nda uygulanan taktikle savaş yapılması kararlaştırılır. İlk hücumda neye uğradığını anlayamayan düşman kaçmaya başlar. Osmanlı kuvvetleri Cerbe Kalesi’ni kuşatır ve 31 Temmuz günü kale teslim olur. Cerbe Zaferi ile Akdeniz hâkimiyeti kesin olarak Osmanlılara geçer ve o yıllardan sonra hiçbir devlet Osmanlıdan izinsiz denize açılamaz hâle gelir...