“Kaç kişi bıraktı eline aldığı bu aşk lügatini, bir bilsen… “Yokum ben!” dedi… Dayanamayacağını anladı.
Göz göze geldiğimizde, kan damlayan bakışlarıma dayanamadı… Bilmem sen dayanabilecek misin?
Şimdiden söyleyeyim… Yakarım o güzel çehreni, bakışlarımla… Beni okurken beyninde hiçbir düşünce olmamalı…
Her satır arasında ansızın muhayyel bir ruh olup sarmalıyım vücudunu… Sıkmalıyım içten içe gönül kafesini… Kanın çekilecek gibi olmalı damarlarından… Ağzın kuruyup dilin damağına yapışmalı.
Şu koskoca evrende yapayalnız hissetmelisin kendini…
“Ah!” edişlerine karışmalı “ah!” eden feryatlarım… Senin de saplanmalı kalbinin tam ortasına, sırtıma saplanan hançerler…
Ben… Sevdim mi yalnız “Allah için severim” Allah için sevdiğime ise canımı veririm…
Benimle aşka var mısın…
Eyvallah…
Benimle “aşka varım” diyen riyakâr olamaz dostum… Benimle “aşkı” tadan, bir daha âşık olamaz… Gece rüyalarında bile gözlerim gözlerinde olur…
Benimle olduğunda asırlar öncesine ışınlanır… Gidip gelir geçmişle gelecek arasında… Asırlar ötesinde… Benimle yaşar hayatı…
Benimle tadar aşkı… Benimle aşkı öğrendiğinde ikiyüzlülükten nasıl nefret ettiğimi göreceksin… Benim diyarım yokluk diyarıdır…
Asrım çile asrıdır… Benim asrım Mevlâna’nın asrıdır… Diyar-ı Rum’dur…
Ta Tebriz’den başlar, İsfahan, Bağdat, Şam, Mekke, Medine…
Ayak basmadığın yer kalmaz bu coğrafyada…
Çile vardır heybemde… Dert alır dert satarım…
Yanlış anlama sakın… Beni kaybedersin bazen…
Anam babam da ararmış çocukken sık sık. Bulamadıklarında ne yaparlarmış biliyor musun?
Birbirine şöyle sorarlarmış:
-Mahallede ölen var mı? Bilin ki Şems oradadır…
Çünkü ben, ölmeden önce ölmeyi tattım her ölenin ölüm anında…
Can veren ruhu bir görsen, ağlarsın… Hıçkırırsın… Solarsın mahvolursun…
Sen milenyum gençliğisin… Eğlence ve oyun için yetiştirilmişsin… Körpeciksin…
Ama mademki varım diyorsun;
Sen bilirsin… Ben kim miyim? Nasıl bilmiyorsun… Şems-i Tebrizî’yim…”
Elif Azra Çelebi
ŞİİR
Usta'nın duası...
Devlet Başkanımız, Sayın Başkanım
Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanım,
Hastalandığını duydum ve çok üzüldüm,
Geçmiş olsun diyorum Sayın Başkanım.
Cumhurun reisi devletin başı,
Senin için dualar kapladı arşı.
Allah yâr ve yardımcın olsun,
Seni çok seviyorum devletin başı.
Ümmeti Muhammed sana duada,
Mevlâ’ya açıldı eller havada,
Şifa vardır bilirsin hayır duada,
Rabbim seni korusun devletin başı.
Allah'ım korusun seni Başkanım,
Türkiye'min canı, Başkomutanım,
Size de geçmiş olsun Emine Hanım,
Rabbim yardımcınız olsun Efendim.
Süleyman Usta'yım duam sizedir,
Hizmetleriniz ki halk bilmektedir,
Devletin başısın, cumhurun başı,
Hayır dualarımız hepsi sizedir…
Süleyman Usta/Espiye-Giresun
TARİHTEN BİR YAPRAK
ŞEMS-İ TEBRİZİ: Evliyanın büyüklerinden. İsmi, Mevlânâ Muhammed bin Ali olup, Tebrizlidir. “Şemseddîn = dinin güneşi” lakabıyla meşhurdur. 645 (m. 1247) senesinde Konya’da şehit edildi. Şems-i Tebrîzî, Ebû Bekr-i Kirmânî’den ve Baba Kemâl-i Cündî’den feyz aldı. Onunla beraber, Baba Kemâl’in yanında, Şeyh Fahreddîn-i Irakî de ders almakta idi. Şeyh Fahreddîn, her keşf ve hâlini, şiirler hâlinde Baba Kemâl’e bildirdi...
Bir gün Baba Kemâl, Şemseddîn’e; “Sana sırlardan ve hakikatlerden bir şey hâsıl olmuyor mu? Neden hiç söylemiyorsun?” dedi. Cevabında; “Ondan daha çok oluyor. Fakat ben onun gibi şiir söyleyemiyorum” dedi. Baba Kemâl buyurdu ki: “Allahü teâlâ, sana öyle bir arkadaş ihsan eder ki, o senin adına her marifet ve hakikatleri söyler” buyurdu.
Şems-i Tebrîzî hocasını çok sever, derslerine çok çalışırdı. Bu bağlılık ve çalışmasının sonunda, kısa zamanda zahirî ve bâtıni ilimlerde yüksek derecelerin sahibi oldu. [İslam Âlimleri Ansiklopedisi]