Bugünlerde medyanın gündemini meşgul eden ve bizleri çok üzen bir konuya değinmek istiyorum. O da artan köpek ısırmaları ve kuduz vakaları. Bir yandan son günlerde artan köpek ısırma vakaları kuduzdan ölümler bir yandan da hayvan haklarını insan haklarından daha kıymetli gören bir kısım hayvanseverle insan hayatı mı önemli hayvan hayatı mı mücadelesinde insan hayatı önemli diyenlerin çaresizlik boşluğunda kaybolan feryatları...
Birkaç önce 9 yaşında ki bir çocuğun kuduzdan ölmesi artık işin ciddiyetini iyice ortaya çıkardı. Şehirlerde sokaklar, caddeler tehlike saçan, saldırmaya hazır köpeklerden geçilmez durumda... İnsanlar artık geceleri sokağa çıkmaya çocuklar okula gitmeye korkar oldular.
Düşünün bir kere ülkemizde başıboş sahipsiz 60 bin köpek olduğu söyleniyor. Bu gerçekten çok korkutucu bir rakam. Geçtiğimiz iki yılda 16’sı çocuk olmak üzere toplam 48 kişi başıboş köpekler yüzünden ölmüş... Bu yıl da 7’si çocuk 18 kişi köpek saldırıları sonucu vefat etti. Toplamda 340 saldırı ve saldırı sebebiyle 89 trafik kazası yaşanmış...
Türkiye, çocuk kadın adam onlarca vatandaşını sahipsiz köpeklere kurban verirken topluma oranlar küçük bir azınlığı oluşturan hayvan sevdiğini söyleyen bir kısım kimselerin lobi baskısı yüzünden ülkenin sokakları âdeta köpeklere terk ediliyor.
Kimi bu sevimli dostların sivri dişleri ve pençeleriyle kimi köpeklerden kaçarken bir aracın çarpması sonucu, kimi koşarak üzerine gelen saldırgan köpeğin veya köpeklerin saldırısından kurtulmak için yüksekten atlamak zorunda kalıp kendini yaralıyor veya can veriyor. Yine kuduz mikrobu taşıyan bir sokak köpeğinin ısırıkları yüzünden hayatını kaybeden onlarca insanımıza çaresizlik içinde üzülüyoruz... Ama örgütlü olan birkaç sesin tepkisi toplumun bireysel “ne olacak bu böyle” sözlerinden daha etkili oluyor belediyelere karşı... Belediyeler herhangi bir ciddi adım atamıyorlar...
Artan köpek ısırma vakaları üzerine nihayet hükümetin bu soruna çözüm olacak çalışmalara başladığını öğrendik ve sevindik.
Aslan Torun
ŞİİR
ŞARKIMIZ
Aşkım dedin başım döndü, ben hiç âşık olmadım ki,
İnanmazsın belki amma, aşkımıza doymadım ki.
Gözlerinde esir oldum, başka göze bakmadım ki,
Sözlerinle mesrur oldum, aşk ateşi yakmadım ki.
Yollarında sensiz kaldım, sensiz nefes almadım ki,
Meclisinde bensiz kaldım, hiçbir zaman olmadım ki.
Pencerende karar kıldım, hiçbir gece yatmadım ki,
Ay yıldızdan ışık aldım, sensiz hayal kurmadım ki.
Ayağına toprak oldum, gözyaşıma doymadım ki,
Hazanında yaprak oldum, sen olunca solmadım ki.
Divanında hece benim, sensiz cümle kurmadım ki,
Âşıklarda yüce benim, niçin diye sormadım ki.
Salınırken salonlarda, sana karşı durmadım ki,
Koştururken yokuşlarda, sevdamızı yormadım ki.
Unutunca aşkımızı, başkasının olmadım ki,
Aciz söyler şarkımızı, aşkımıza doymadım ki.
Aciz-A. Gök (Sultan Divanından)
DUYGU DAMLASI
Babam derdi ki: “Kimseyi kötü bilme, kimseye güvenme!..” Bu sözü bir türlü anlayamazdım çocukken. Hem kimseyi kötü bilmeyeceksem niçin kimseye güvenmeyecektim? Eğer güvenmeyeceksem niçin kimseyi kötü bilmeyecektim? Büyüdükçe daha da anlam kazanmaya başladı bu söz...
Yine bir minibüs arka penceresine yazılan şu söz babamın sözünden sonra beni sarsan ikinci bir söz olmuştu: “İtimat, ihanetin anahtarıdır!” Tabii ki itimat etmek güzel bir duyguydu... Ama sen itimat ederken o kimsenin itimat ettiğine ihanet etmeme garantin var mı? O hâlde itimat etmek demek karşılıklı iletişimde konuşmaları, anlaşmaları, söz vermekle birlikte dostlukların bozulmaması hem karşıdakinin imtihana tabi tutulmaması hem kendisinin zarar görmemesi için çok çok önemlidir... Onun için demişlerdir söz uçar yazı kalır... Nice samimi dostluklar kayıtsız kuyutsuz itimat sebebiyle bozulmuş yok olup gitmiş hatta düşmanlıklara dönüşmüştür...