Şiiri sevdiren adama veda -1-

A -
A +
Bu bir şaire veda yazısıdır aynı zamanda… 2003 ya da 2004 yılıydı. Bir gazetenin açmış olduğu röportaj yarışmasına katılmayı planlıyorum. Röportaj yapabileceğim tanıdığım bir sima yok. İlk aklıma gelen, gazetelerde şiir programları düzenleyen, Manisa’da edebiyat, şiir denilince akla gelen isim Nazmi Alper Tanrıverdi’ye ulaşmak oldu. Hiç tanışmamış olmamıza rağmen telefonuna ulaşıp kendimi tanıttım, röportaj yapmak istediğimi belirttim. Beni nazik bir şekilde karşılayarak evine davet etti. Güzel bir röportaj gerçekleştirdik. “Şiiri nasıl tanımlarsınız?” soruma, “Şiir, şairin hayata bakış açısıdır” demiş ve bunu çok beğendiğim için başlık yapmıştım.
Bana yazdığı kitaplardan hediye etti. Yazdığı yazıları, hakkında yapılan haberleri gösterdi. Pozitif bir insandı. Onunla konuştuğum zaman içindeki insan sevgisini hissedebiliyordum. Sadece insan sevgisi mi? Hayvanlara, doğaya karşı da ayrı bir sevgisi vardı.
Manisa’da şiiri sevdiren adam olarak tanınırdı. Son şiir kitabına “O Adam” ismini vermişti. “Aşkın ne olduğunu, anlayamadı o adam. Sevdi sevilmedi. Sevildi sevemedi” diye bahsediyordu kendinden. Köpeğinin ölümünün ardından duygulanarak yazmıştı bu şiiri. Çok duygusal bir adamdı.
Okulları gezerek, yazmış olduğu şiirlerinin bulunduğu fotoğraflı görsellerle sergi açar, öğrencilere şiiri sevdirmeye çalışırdı. Gelecek nesilden umudunu kesmedi hiç. Bir gün kendisine, “Hocam okuldan okula, sergiden sergiye koşturuyorsunuz. Öğrencilere şiiri sevdirebiliyor musunuz?” diye sorduğumda, “Bir öğrencinin yüreğine bile dokunabilirsem amacıma ulaşmış sayılırım” demişti.
Manisa’nın keskin kalemiydi. Manisa Hür Işık gazetesinde Başyazar olarak yazmış olduğu makaleler ses getirirdi. Yazıları hakkında çok sayıda tehdit aldığını, hatta saldırıya uğradığını bile anlatmıştı. Hür Işık gazetesinde ücretsiz olarak yazı yazdığı yıllarda, başka bir gazeteden para karşılığı teklif aldığını, ancak her şeyin para olmadığını beyan ederek teklifi reddettiğini anlatmıştı son ziyaretimde...
           İsmail Aybey/Manisa
 
 
 
ŞİİR
 
 
          Ölüm dediğin…
 
Şu ölüm dediğin nedir ki gülüm?
Ten ile toprağın buluşmasıdır.
Melekler gelip de sual soranda,
Münker Nekir ile konuşmasıdır.
 
Şu ölüm dediğin nedir ki gülüm?
Gurbetten sılaya göçün başıdır.
Dünya hayatını bir yaz deseler.
Bir ömrü anlatan mezar taşıdır.
 
Şu ölüm dediğin nedir ki gülüm?
Alıp da verdiğin o en son nefes.
Yaşarken varlığın hissedilmezken,
Ölürken arkandan ağlaşır herkes.
 
Şu ölüm dediğin nedir ki gülüm?
Allah’a kavuşmak, görmek demektir.
Yaşarken unutup Allah emrini,
Mezara giren de bilmek demektir.
 
           Nazmi Alper Tanrıverdi
 
 
 
TARİHTEN BİR YAPRAK
 
SURRE ALAYI: Osmanlı padişahlarının her yıl hac mevsiminde Haremeyn-i şerîfeyn ahalisine, bu mukaddes yerlerde geçici olarak bulunan zahit Müslümanlara (mücavirlere), mukaddes yerlerin ve hac yollarının emniyetini sağlayan Mekke şeriflerine ve Hicaz bölgesinde yaşayan ulemaya gönderdikleri hediye ve değerli eşyalara surre; bunları götüren topluluğa da surre alayı denirdi...
Osmanlı Devleti’nde ilk defa surre gönderen padişah, Çelebi Sultan Mehmed Han’dır. Ondan sonra gelen padişahlar da seferde bulunmadıkları zamanlarda surre gönderdiler. Her sene muntazaman gönderme âdeti ise, “Hâdim-ül-Haremeyn-iş-şerîfeyn” lakabını alan Yavuz Sultan Selim Han zamanında başladı.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.