Sizde durumlar nasıl?

A -
A +

“O mahiler ki derya içredür, deryayı bilmezler” der Hayalî… İçinde bulunduğumuz yüzyıl uçurumdan aşağıya düşen tekerlek gibi... Bizim yaşamamız gereken asıl hayat, bir zaman perdesinin arkasına gizlenmiş ve hızına yetişemediğimiz akıp giden hayat bizim değil gibi.

 

Günler ne tadına kandırıyor ne de aldığımız nefese haksızlık edecek hâlimiz var. Hâlliceyiz... Yaşamadığımız hayatları uzaktan izleyip günleri deviriyoruz. Zamanımız o kadar hızlı akıyor ki ne akrep yelkovana yetişebiliyor ne de akşamlar sabaha. Bu kovalamaca içinde uyandığımız günler birbirinin aynısı gibi. Eminiz bundan değil mi? Aynı günler akıp gidiyor. “Nasılsın” diye sorulduğunda örnek, “nasıl olsun aynı” diyoruz birbirimize.

 

Oysa hızla yitip giden bir şeyler var. Kaybediyoruz ve kaybettiğimizi geçmiş mütevazı günler bir gün karşımıza dikiliverince hatırlıyoruz. Bir kış sabahı kar görünce ya da bir yemek kokusunu “annemizin elinin değdiğinde” ya da bir söz okuduğumuzda yukarıdaki gibi işte o zaman anlıyoruz ki bir şeyler değişmiş, biz değişmişiz ve kaybolmuş bazı şeyler.

 

Fakat nedendir bilinmez takatimiz yok iyileşmeye. Hızla akan hayatımızı seyrediyor ve anlamadan öylece bakakalıyoruz. Dimağımız kurumuş susuzluktan, kalkıp bir bardak su alamıyoruz. Deryada balığız deryadan haberimiz yok. Susuzluktan kuruyor ölüyoruz. Sahi, ne zaman oldu bütün bunlar?

 

‘Benim hayatım istediğim gibi yaşarım’ sözü hepimizin ağzında. Bunu söylerken bile,  kimse yaşamıyor kendi hayatını. Büyük binaların içinde zincirlere vurduk 7’den 77’ye… Oysa kâinat okyanusunda aşkla dönen pervaneler biz değil miydik? Hazreti Mevlâna, Yunus bu topraklardan çıkmadı mı? Kendini arayan âdemoğlu ile Havva kızı ne zaman aramayı, düşünmeyi en çok da sormayı bıraktı?

 

Yağan yağmura şükreden çiftçiye, giden sevgiliye incitmeden sitem eden âşığa, gülün üstünde sabırla öten bülbüle, sazlıklardan havalanan ördeklere ne oldu? Nereye gittiler?

 

Bence bir yere gitmediler duruyorlar hâlâ. Fakat mahiler gibi deryayı görmüyorlar. Eskiler deryayı unuttular yeniler ise deryaya nasıl bakacaklarının sırrını bulamıyorlar. Ben bu satırları yazabildiğime göre hâlâ umudum var. Peki ya siz? Sizde durumlar nasıl?

 

     Ayfer Yavuz

 

 

 

 

 

ŞİİR

 

 

 

 

 

     ŞİİRZADEM

 

 

 

‘Gecenin yıldızına talibim’ dedi gönlüm,

 

Siyah tabuta gömdü hislerimi ömrüm.

 

Biri mezar taşım yâr, biri gönül taşım

 

Yazılmaz ismim yazılır kader yazım…

 

 

 

Bilmem yoksa feleğin kaderimi benle,

 

Her gül koklasam toprağı derin dinle,

 

Çıksam üste rüzgâr sallar elemi binle,

 

Felek arkadaş seçmiş beni çare nirde?

 

 

 

Vurulan nağmeyi bülbülsüz gömdüler,

 

Gömülen güldü, gönlü bir görmediler,

 

Her gece gömülür gündüz mezarına,

 

Ne çare yazılanı kabirden mi söktüler?

 

 

 

Bir tufan taşır mevsimsiz gönül ummanım,

 

Bulutsuz şimşek çakar, sessiz gözyaşlarım

 

Gündüz sel olur gece yağan yağmurlarım,

 

Selim sır olur yıkılır kabir taşlarım…

 

 

 

     Yavuz Selim Bulut

 

 

 

 

 

 

 

KELAM-I KİBAR KİBAR-I KELAMEST

 

(Büyüklerin sözü, sözlerin büyüğüdür)

 

 

 

 

 

Büyükler buyurdular ki; “Herhangi bir insana bir iyilik etmek, gökten lamba olarak yere inse, bu iyilikten hâsıl olan nur o kadar parlaktır ki, güneş onun yanında çok sönük kalır. Hele bu hizmet ile bir insanın hidayetine sebep olunursa, kıymeti hiç ölçülemez. Mümine hizmet ibadettir, üzmek ise felakettir. Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyuruyorlar ki: (İki salih Müslüman birisi hakkında iyiliğine şahitlik yapsa, Allahü teâlâ onu affeder ve Cennete koyar.)"

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Damla say27 Ocak 2023 09:57

Çok güzel bir yazı kaleminize saglik