Sofra sinisinden kokteyl masasına

A -
A +

Her şeyde yenilik yaşıyoruz. Fakat ne enteresandır ki bu değişim dönüşüm kullandığımız cihaz malzeme ve uygulamalar üzerinden bizi birer birer değiştirip dönüştürürken bilerek bilmeyerek alışkanlıklarımızda ve davranışlarımızda da değişim dönüşüm yaşıyoruz.

 

Geçen gün bir arkadaşın davetlisi olarak gittiğim yerde görkemli bir salon girişinde ince uzunca yuvarlak sehpalar vardı. Kokteyl masası deniliyormuş her birine... Üzerinde bir tabakta kuru pastalar bir tabakta karışık çerez, bir tabakta kare kare kesilmiş adına kanepe denilen yiyecekler vardı... İnsanlar ikişer üçer bu masaların etrafında buluşuyordu.

 

Birbiriyle konuşanlar da vardı hiç birbirini tanımayan, sadece orada bulunup ikramlardan almak için oraya gelenler de... Herkes birkaç şey alıp ağzına götürüyor beraberinde meşrubatlardan içerek biraz sonra başlayacak program için toplantı salonuna yöneliyordu.

 

İçimden düşündüm de son zamanlarda insanlar zaman kazanmak için mi yoksa ucuza geldiği için mi; modern gözükmek için mi bilemiyorum hep ayakta yemeye başladı... Sofra kültürü tarih olmak üzere...

 

Oysa sağlıkçılar ayakta yiyip içmenin sindirime zararlı olabileceği hatta aşırı yemeye yol açabileceğini dile getiriyor. Bir belgeselde izlemiştim. Köyde bir aile yer sofrasında büyükçe bir sini etrafına kuruluyordu. Herkes sol dizini bükerek sağ dizinin üzerine oturarak yemek yiyordu. Bunun sebebini ailenin bir ferdi şöyle açıklamıştı. Bu durumda mide, ağzına kadar dolmaz. Bu hâlde yemek yiyip doyduğunuzda midede üçte bir kadar boşluk kalır. Ayağa kalktığınızda midenin üçte biri boş kaldığı için sindirim yaparken vücut zorlanmaz” demişti.

     Gülşah Bade Nazlıoğlu
 
 
ŞİİR
 
     İlme mahkûm
 
İlim farz kılındı, ‘oku' emriyle,
Seyahat bu emrin nişanesidir.
İlme sarılsa kul tüm gayretiyle,
Boş zihin şeytanın kâşanesidir.
 
Çin'de olsa gidip alın, denilmiş,
Kelâm-ı Kadim’de ilim övülmüş,
Kibir ehli cennetinden kovulmuş,
Tevazu u takva şahanesidir.
 
Tadına varınca vazgeçilemez,
Ehline şifadır, ağyar içemez,
Kuş olsa da tek kanatla uçamaz,
Din ve fen âlimin sermayesidir.
 
Bırakıp ardında ana, atayı,
Düşer de yollara arar öteyi,
Her fırsatta yükseğe kor çıtayı,
Ru’yetullah artık, tek gayesidir.
 
Gıyabî günahın ziyade elden,
Öyle ki ednasın herhangi kuldan,
İlahi rahmet et, en ince kıldan,
Cennetin, fakirin son hevesidir.
 
     Mustafa Özkahraman-Kastamonu
 
 
HİKMET VE İBRET
 
Bir arkadaşım göndermiş bir sosyal medya paylaşımı... Bir genç doğum gününde yaşadığı talihsiz bir kaza ile boynundan aşağısı felç oluyor. On üç sene önce... Ve on üç senedir bir odada yatalak hâlde bekliyor. İnsan birçok şeyi özlüyor ama hiçbirine kavuşma şansı yok. Bir rüzgârın yüzüne vurmasını özlüyor dışarıda, bir yağmurda ıslanmayı özlüyor. Ama olmuyor. Annesi olmasa bakacak su verecek kimsesi yok. Ve artık annesi de yaşlanmış... Diyor ki genç yatalak hasta: “Allaha dua ediyorum. Rabbim annemden sonraya beni bırakma, emanetini al” diye... Bu genci dinlerken ben de kendimi dertli sanıyordum. İnsan bazen dert ettiği şeyden utanır deniyor ya, öyle oldum inanın. Allah sağlık sıhhat versin dedikleri şey bu olsa gerek... “Senin derdin dert mi benim derdin yanında?” dedikleri bu olsa gerek... O kardeşime ve onun gibi olan kardeşlerime Allah acil şifalar versin. Hakan Öz
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.