Sokak köpekleri -1-

A -
A +
 
 
Geçen gün, sokakta yürürken çocuk parkında üç sokak köpeğinin, iki çocuğu, kovaladığını gördüm. Bir anda gayriihtiyari bütün dikkatim, o yöne çevrildi. Çocukların biri on, diğeri yedi yaşlarındaydı. Arkada kalan küçük çocuk, düşmekten son anda kurtuldu. Eğer çocuk oracıkta düşüverse, ben yetişene kadar belki de çocuğu, en az üç dört yerinden ısırabilirlerdi. Allah’tan çocuklar hızla, boş olan yola doğru koştular da köpeklerden kurtulmayı başardılar. Bu arada o yolda araçlar da olabilirdi. İki çocuk, tıpkı birçok haberde gördüğümüz gibi araçların altında da kalabilirdi...
Bütün bunlar aklımdan geçerken çocuklar, güvenle yolun karşısına geçti. Ben de rahat bir nefes aldım...  
“Bundan sonra acaba yanımıza kalın bir sopa alıp öyle mi yürüyüşe çıksak” diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Tedbirli olmakta fayda var. Baksanıza, ne valilikler, ne de belediyeler, bu sahipsiz köpeklerin toplatılıp barınaklara koyulması hakkında parmağını bile kıpırdatmıyor.
Geçen bu gazetede Sayın Yücel Koç’un köşesinde güzel bir öneri vardı. Diyordu ki: “Yargıtay karar almış, sahipli bir köpek birini yaralarsa, estetik dâhil bütün masrafını köpeğin sahibi karşılayacakmış. Peki sahipsiz sokak köpeklerinin saldırdığı vatandaşlar n’olacak? Yüksek yargıçlarımız bir karar daha alsınlar ve desinler ki: 'Şayet bir sokak köpeği birini yaralarsa bütün masrafını o sınırlardan sorumlu belediye karşılayacak...' Belki böylelikle sokak köpekleri konusunda hiçbir adım atmayan belediyeler biraz olsun harekete geçerler ve şu başıboş köpek tehlikesine bir nebze tedbir alınmış olur...”
Buna aynen katılıyoruz. Yoksa herkes, kendi çaresini kendisi mi üretsin? Yukarıda anlattığım olayın benzeri, geçenlerde memlekette yaşayan babamın başına gelmiş. Zaten, televizyondaki haberlerde, bu gibi olayları her gün görüyoruz. Çocuklarını tek başına parka gönderen aileler, yapmayın. Çocukları, yanlarında bir büyük olmadan parka göndermeyin!
        İhsan Ağır
 
 
 
ŞİİR
 
 
             DEDİLER
 
Avunayım diye kurdular beşik!
‘Uyandıkça sallanırsın’ dediler. 
Giyemezsin başa sipersiz başlık.
‘Yoksa ipte sallanırsın’ dediler.
 
Para fonu harçlık verdi elime.
‘Çiklet al, balon al, top al’ dediler.
İpi örüp bağladılar belime.
Sendeledim, ‘bana topal’ dediler.
 
Bana ana-baba bile buldular.
Benim bir asırlık mazim var imiş.
Beş bin yıllık tarihimi çaldılar.
Meğer çekilecek "yazım" var imiş.
 
Karıştılar ölçü ile tartıma!
‘Türkoğlu dininden olsun’ dediler!
Yüklediler zillet yükün sırtıma.
‘Taşımayan candan olsun’ dediler.
 
Dilimi budayıp sel ile salla.
‘Üç yüz kelimeyle konuş’ dediler.
Duyulmadık, Latince bir masalla! 
‘Değiş artık, kendini aş’ dediler.
 
Süt tozundan mayaladık yoğurdu. 
Koyun, kuzu değil-oğlak doğurdu. 
Uzak tuttuk derken, ağıldan kurdu! 
İşe bak sürüyü, çobanı kırdı. 
 
İlim-irfan ne ki, varken eğlence. 
Örümcek ağını delin dediler! 
Nakleden kalmadı, denilir ‘ben’ce. 
Doğruyu rehbersiz, bulun dediler. 
 
Garip Maraşlıyım, n’olur bu hâller? 
Kuzuyu yabana salın dediler. 
Her taraf eşkıya, tutulmuş yollar. 
Benden olun, ya da ölün dediler! 

           İbrahim Saygılı-K. Maraş
 
 
 
KELAM-I KİBAR KİBAR-I KELAMEST
(Büyüklerin sözü sözlerin büyüğüdür)
 
Mektûbat'ta İmam-ı Rabbani hazretleri "kuddîse sirruh" seksen yedinci mektupta buyuruyorlar ki;
“Bir insan bütün Peygamberlerin (aleyhimüsselam) ibadetlerini yapsa, üzerinde kul hakkı varsa ve helalleşmezse Cennete giremez. En büyük kul hakkı; birinin arkasından konuşmaktır. Gidip onunla helalleşmesi lazımdır. Veyahut da alışverişte hile yapmaktır. Dünya menfaatini ahiret menfaatine tercih etmektir. Ahireti unutarak dünya kazancına hile karıştırmaktır. Dinimiz, pirinci tam ölçmek adalettir, biraz fazla koymak ihsandır diyor. Niye fazla koyuyor? Ola ki bir tane pirinç tanesi hak geçerse, perişan olur diye.”
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.