“Yıllar yılı ekranlarda oynatılan filmde diyor ya Sakar Şakir: "Ben bu ses kaydını bal gibi yediysem Kara Erol balsız yer" diye... Bu yazımda size karşısındakinin lafını balsız kesenleri konuşmak istiyorum. Birisi konuşurken araya girip “sözünü balla kesiyorum” derler nezaket gereği... Bir insanın sözünü iki sebepten ötürü keseriz. Ya o konuya çok ilgiliyizdir ve o konu hakkında fikir belirtmek için sabırsız bir tutuma sahibizdir ya da karşımızdaki kişinin konuşmasını mantıksız yahut saçma bulup konuşmayı düzeltmek için lafı keseriz...
Bunu yapmanın iki yolu var. Biri balla kesmek biri balsız kesmek. Balla kesenler şimdilik bir tarafa dursun, biz balsız kesenlere bakalım. Misal, bir muallim veya muallime talebelerinden birine bir sual yönelttiğinde diğer bir talebe o suali sualin asıl yöneltildiği talebe cevaplarken aniden araya girerse bu tam olarak lafı balsız kesmek olur. Şimdi sualin asıl yöneltildiği talebenin yerine koyun bir kendinizi. Kendinizi kötü hissetmez miydiniz? İşte bahsettiğim olay tam olarak bu. Özellikle okul çağındaki çocukların sözünü balla bile kesmek ileride onların öz güvenini zedeler, ileriki hayatlarında kendilerini ifade etmekte güçlük çekerler. Yetişkinlerde sözü balsız kesmek sohbette tartışma ile sonuçlanabilir. Ayrıca sözü kesmek konuşan kişiye büyük saygısızlık olur. Bu sebepten ötürü mümkün olmadıkça kimsenin sözünü kesmeyin. Sözü kesmek zorunda kalacaksanız da sözü balla kesin.
Esasında konuşan birisinin sözünü kesmek nezaketsizliktir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Bir din kardeşi konuşurken susmak mürüvvettendir.” Mürüvvet; insanlık, yiğitlik, iyilik cömertlik faydalı olmak gibi manalara gelir ki, hallerin en güzeline riayet etmek demektir. Yunus Emre de yerinde ve zamanında konuşmanın söz söylemenin önemini dile getirmiş: “Sözünü bilen kişinin, yüzünü ağ ede bir söz/Sözü pişirip diyenin, işini sağ ede bir söz."
Rumuz: “Znb”
ŞİİR
İntizar
Sabr-ı cemil ardında gizlenir bir kırık dilekçe;
Bir nefes ve sayısız endişe...
Âminler karışır âminlere,
Ağaçlar avuç açar semaya her gece...
Nasibin kayığına tutunan,
Teslimdir ebedî, kadere...
Farsça ağıtlar gibi yükselir zemheri içimde,
Bir nida ki sustukça büyür dilimde!
Rüyam çıkar, rüyamsa çıkar...
Tutmaz geçici yapıştırmalar!
Bağırmaz hem kuşlar sevdiğine...
Bilirsin üstelik gök maviyse solmaz,
Ama düş pembeyse olmaz.
Ezanlar ki bayrak inmedikçe susmaz.
Parmak uçlarıma tutunur asırlarca matem.
Yine de hakikatler dökülür kâğıda usanmaz...
İçimde girdabı yılların.
İçimde türküsü yaraların...
Ben “an”ları aralarım.
Ah u zar etmez hiç yaralarım...
Kırık dilekçemden dökülür kanlı ahım.
Allah şairi şiirine kavuşturacaksa intizarım,
O aşkla yanmaya razıyım.
Kübra Can
UNUTULMAZ KELİMELER
MEYMENET: Uğur (TDK) bereket, saadet, mutluluk, uğurluluk.
MEYMENETSİZ: Uğursuz (TDK)
GAFİL: Aymaz (TDK) gaflette bulunan, ihmâl eden, ilerisini iyi düşünmeyen, dikkatsiz, ihtiyatsız, dalgın, tembel.
MUALLİM: Öğretmen, talim eden, öğreten, hoca.
İKTİZA: Gereklik, gerekme (TDK) 1. lâzım gelme, gerekme. 2. lâzım getirme, gerektirme. 3. ihtiyaç, gereklik. 4. İşe yarama.
MAZRUF: Zarfın içindeki. 1. Zarflanmış, zarfa konmuş; kalıplı, kılıflı. 2. Zarflı kâğıt.
MUHKEM: 1. Tahkim edilmiş, sağlam kılınmış, sağlam, berk, sağlamlaştırılmış, kuvvetli. 2. huk. Değiştirilmesi mümkün olmayan yazı, söz.
SERAPA: Baştan başa