Köksüz ağaçların, nasıl sert rüzgârların tazyiklerine dayanması imkânsızsa, tarihsiz milletlerin de düşmanlarının hücumlarına, tazyiklerine, saldırılarına dayanması mümkün değildir. Gününü güzel yaşayıp güzel bir şekilde değerlendiren, ileriye doğru sağlıklı hamleler gerçekleştiren milletler de köklü çınar ağaçları gibidir. Nasıl bu tip asırlık çınarlara deli rüzgârların, fırtınaların bir zararı dokunamazsa, tarihten gerektiği kadar faydalanmış, dersini öğrenmiş milletlere de hiçbir şer güç ve kuvvet bir kötülük yapamaz. Tarihini bilen, tarihini örselemeden geleceğe ulaştıran, tarihinden öğrendikleriyle kuvvetlenen, tecrübe kazanan milletler, binlerce ırmaktan beslenen denizler gibidir. Demek ki tarihin önemini bilmemiz ve tarihimizi gelecek nesillere aktarmamız ve onlara öğretmemiz gerekiyor. Tarihiyle bağlarını koruyamamış milletlerde grup bağları çözülür, egoizm başlar.
Bu sebeple, geçmişi öğrenmenin şart olduğunu çok iyi bilmek gerekmektedir. Geçmişi bize öğreten tarih olduğuna göre, millî hasletlerimizin korunması ve ayakta kalabilmesi için tarihte bizi güçlü ve ileri bir duruma getiren unsurları bulup ilmî etütlerini gerçekleştirmek zorundayız. Asrın Yesevisi denilen Seyyid Ahmet Arvasi'nin deyimiyle: "Tarihî gerçeklere bağlılık ve ondan gerektiği gibi yararlanmak, yeni nesillerin varlığını sürdürebilmesi için vazgeçilmez öneme sahiptir."
Bundan dolayı kendimizi tanımamız ve kendi değerlerimizle kuvvetlenmemiz çok mühimdir. Kendimizi tanımamız ise tarihimizi bilmeden ve tarihin sesini duymadan mümkün değildir.
Tarihsiz, töresiz ve mefkûresiz insanların her tarafta kaynaştığı, misyonundan habersiz insanların tefekkürden ziyade tembellikte yarıştığı zamanlarda, tarihimizi bilmenin ve tarihin önemini kavramanın farklı ve faydalı bir tadı vardır her zaman. Bu gerçeği unutmamak lâzım.
Durdu Şahin-(Şair-Yazar)
ŞİİR
BİLGE ADAM
Aşkın simgesi gibiydi,
Hem ağladı hem anlattı.
Kentin bilgesi gibiydi,
Hem ağladı hem anlattı.
Yüreği kavrulmuş adam,
Acıyla yoğrulmuş adam,
Gülmeyi unutmuş adam,
Hem ağladı hem anlattı.
Savaştan çıkmış gibiydi,
Kendin unutmuş gibiydi,
Hayattan bıkmış gibiydi,
Hem ağladı hem anlattı.
Fizik kimya biliyordu
Güzellikler diliyordu,
Sanki ruhen ölüyordu,
Hem ağladı hem anlattı.
Beklentisiz çok sevmişti,
Sevgiye prim vermişti,
Gönlüne yazık etmişti
Hem ağladı hem anlattı.
Bilge adam beyaz kaşlı
Doğru sözlü ağır başlı
Nöbetçi'nin gözü yaşlı
Hem ağladı hem anlattı
Nöbetçi Şair (Şahin Ertürk)
TARİHTEN BİR YAPRAK
MEHMET AĞA: Osmanlı Devleti’nin Dârüssaâde Ağalarından (İstanbul Vâlilerinden). Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Bıraktığı eserlerle tanınır. Yaptırdığı câmi avlusunda türbesi vardır. Vefat tarihi 1591 yılıdır. İstanbul’da Çarşamba ile Draman arasında kendi ismi ile anılan câmi, Üçüncü Murad Han zamanında 1585’te Mimar Davud tarafından yapılmıştır. Câminin avlusu yanında bir de sebili vardır. Yaptırdığı çeşitli eserlerden bugün, yalnız câmi ve hamam faaliyette olup, diğerleri ortadan kalkmıştır. Arsası odun deposu yapılarak hayır sâhibi Mehmed Ağa'ya büyük bir saygısızlık gösterilmiştir.
Mehmed Ağa'nın bunlardan başka, Parmakkapı karşısındaki sebil, Divanyolu’nda ve Hoca Rüstem Mescidi karşısında bir medresesi, Üsküdar’daki iki mescidi, bıraktığı eserler arasında en önemlilerindendir.