Şimdiki çocukların telefon, tablet ve bilgisayar gibi bağımlılıklarının suçlusu, büyükleri olarak bizleriz...
Bebekliklerinden itibaren onları bağımlılığa biz alıştırdık. Elimizde telefonlarla fotoğraf ve videolarını çekmek için başlarına üşüşmedik mi, peşlerinden koşmadık mı? Bizde ne gördülerse, onu istediler hâliyle. Biz gizli bağımlıydık belki, onlar aşikâr bağımlı oldular. Şimdi de ne fikrî ne de zikrî mânâda bize katılmıyorlar. Bağımlı oldukları sanal âlemde yaşamak dışında bir gayeleri yok. Gerçek hayattaki hiçbir şeyi umursamıyorlar. Sorunlar karşısında nasıl hareket edeceklerini bilmedikleri gibi büyüklerine danışmayı da düşünmüyorlar. O sorunlarından onları birileri çekip kurtarmadıkça bataklığa saplanmaya devam ediyorlar. Edep, görgü gibi pek mühim olan ahlaki değerlerden de uzak kalıyorlar.
Onlara "yanlış" olduğunu söylediklerimizi, yanlış kabul etmiyorlar. İnternet sahnesindeki bilgi kirliliğini kaynak alıyor, büyüklerinin tecrübe geçmişlerini ve gösterdikleri yazılı ilmî ve fennî kaynakları kabul etmiyorlar. Birbirine bu kadar iletişim ve fikir yabancısı nesiller hâline geldik. Bir de üstüne, özendikleri ve sözlerini kıymetli gördükleri sosyal medya fenomenleri çıktı meydana. Öyle ki; onların söylediklerini ve yaptıklarını düşünmeden yapıyorlar çocuklarımız. Onlara özenip onlar gibi olmaya, onlar gibi yaşamaya heves ediyorlar. Çocuklarımızı bu ahtapotun kollarından nasıl kurtaracağız? Onlara, hakkı ve hakikati nasıl öğreteceğiz? Onların iyiliğini düşündüğümüzü ve onları bilmedikleri zararlardan korumak istediğimizi nasıl anlatacağız?
Sorularımız, sorunlarımız oldu maalesef. Şimdiki bu bağımlılık ileri yaşlara da sıçramış durumda. Durum çok vahim. Yaşadığı hayatı ve ortamı beğenmeyen, kendini ailesine, milletine ve vatanına ait hissetmeyen genç kitleler de görülmeye başladı. Bu gençlerimizi ahlaki değerlerine ve vatani duygularına nasıl kavuşturacağız? Derdimiz büyük lakin Rabbimiz daha büyük. Rabbim çocuklarımızı, gençlerimizi ve bizleri bu tuzaklardan muhafaza buyursun. Âmin.
Ahmet Sinan Arvas/Beylikdüzü-İstanbul
ŞİİR
YENİ DÜNYA
Anladım ki kendine, yeni dünya kurmuşsun.
İçinde biz olmayan, başka biri olmuşsun.
Vicdanı yok ederek, gönlünü de yormuşsun.
Olmadık bir hesapta, binbir soru sormuşsun.
Doğrusu çok şaşırdım, silip atmaz diyordum.
Bu kadar da yapamaz, inan yapmaz diyordum.
Tarihi bir olanlar, öfkeye mağlup olmaz.
Vicdanı hür olanlar, öfkeyle yatıp kalkmaz.
Bir yerde mutlak durur, aklı başına gelir.
Sonunda etmez gurur, dostun kıymetin bilir.
Elinden tutanları, unutmazsın sanırdım.
Seni böyle birisi, bilir öyle tanırdım.
Yanılmışım anladım, gece gündüz yalvardım.
İstiğfara sarıldım, seherlerde ağladım.
Nafile, tık yok sende, her gece bir âlemde
Tahammül bitti bende, takat bitti kalemde.
Özgürlük diye diye, düştün kör bir kuyuya.
Haramı yiye yiye, düştün nankör kuyuya.
Kendini tanımadan, âleme akıl verdin.
Nefsini kınamadan, kendini ele verdin.
Ah ışıklı geceler, ah ölümü unutmak.
Ah zehirli cümleler, ah ruhunu uyutmak.
Kurduğun o dünyada, huzuru bulamazsın.
Uyan artık rüyadan, yoksa kurtulamazsın.
Kulağını kapatmış, gözlerini mıhlamış.
Bir hülyaya kapılmış, ecel ile uyanmış.
Pişmanlık fayda etmez, iş işten geçti artık.
Artık nedamet bitmez, yetmiyor artık mantık.
Sonu pişmanlık olan, olmaz vakti gelmeden.
En sonunda ol pişman, tövbe eyle ölmeden.
Aciz’im gel kendine, düşmana verme fırsat.
Tevhitle vur nefsine, son nefes olsun hasat.
ACİZ- A. GÖK (SULTAN DİVANINDAN)