Temel şart heves kırmamak

Sesli Dinle
A -
A +

Okul yıllarında Türkçe ya da edebiyat dersi yazılılarında öğretmenlerimiz bir konu belirleyip o konu hakkında kompozisyon yazmamızı isterlerdi. Ne kadar zorlanırdım bu kompozisyon sınavlarında. Bazı arkadaşlar güzel yazılar yazabilirdi. Süslü cümleler, anlaşılmaz ifadeler kullanırlardı. “Aaaa nasıl yazıyor, biz niye yapamıyoruz?” derdik. Çoğu süslü, şatafatlı ama içi boş söz yığınından başka bir şey değilmiş...

 

Yıllar geçti elbette. Türkiye gazetesindeki Yetenekli Kalemler köşesini uzun zamandır takip ediyorum. Hiç tanımadığımız insanlar fevkalade güzel konulardan, kendi hayat tecrübelerinden samimiyetle bahsediyorlar. Yine içimden “Acaba ben de yazabilir miyim, başarabilir miyim?” diye düşünürdüm. Öyle ya geçmişten gelen acı bir tecrübe var.

 

Bir gün cesaret edip bir e-Posta gönderiverdim. Bu cüreti gösterebilmeme sebep olan motivasyon ne idi? Şüphesiz şu idi ki yıllar içinde, Rabbimi, dinimi Ehl-i sünnet kitaplarından, İslam âlimlerinden öğrenebilmekle nasiplendim. Düşüncelerim, fikirlerim bu hakikatler temelinde şekillenmeye başladı. Bu dünyada niçin var olduğumu, dünya hayatından sonraki yolculuğumu, ölüm, kabir gibi hakikatleri düşünmeye başladım. Bütün bunlar hayatta yaşadığım olaylarla da harmanlanınca bu durum belki ben de bir şeyler yazabilirim cüretini göstermeye beni itti. Ne güzel, artık zorlamayla, dayatmayla değil de isteyerek, severek kompozisyon yazmak var. İçi boş, işlevsiz, süslü püslü cümleler yerine insanlara, Allahü teâlâyı, ölümü yani şu dünya hayatının su götürmez gerçeklerini hatırlatabilmek çabası var artık. Demek ki, okul yıllarında niçin yazamıyorduk sualinin cevabı, kendimiz boşmuşuz ki başkasına ne verebilelim? Yaratanından bihaber insanın anlatacak, yazacak ne mevzuu olabilirdi? Bu vesileyle imkân tanıyanlardan, hevesimi kırmayanlardan Cenab-ı Allah razı olsun. Rahmetli Enver Ören Abimiz buyurmuş ya: “İnsan çalıştırmanın temel şartı heves kırmamaktır...”

 

     Hatice Kübra

 

 

 

 

 

 

 

ŞİİR

 

 

 

     BİZİM YAYLALAR

 

 

 

Dağlar yeşillenir kalkardı duman,

 

Ne kadar güzeldi bizim yaylalar.

 

Karlar erir, boy gösterirdi çimen,

 

Ne kadar güzeldi bizim yaylalar.

 

 

 

Derelerin suyu çağlar akardı,

 

Sığmazdı bendine, dolar taşardı.

 

Kıyısında türlü çiçek açardı,

 

Ne kadar güzeldi bizim yaylalar.

 

 

 

Kuş sesleri yayılırdı çayır, ovana,

 

Bal taşır çiçekten arı kovana,

 

Nice böcek kelebek uçan uçana,

 

Ne kadar güzeldi bizim yaylalar.

 

 

 

Akbabalar yükseklerden uçardı,

 

Tavuklar görseydi korkar kaçardı.

 

Tilki kümesleri, yoklar geçerdi.

 

Ne kadar güzeldi bizim yaylalar.

 

 

 

          İsmail Sak

 

 

 

 

 

SAĞLIK OLSUN

 

 

 

DEMİR EKSİKLİĞİ: Demir minerali, kırmızı kan hücrelerinin vücuda oksijen taşımasını sağlar. Vücudumuz için oldukça önemli temel minerallerdendir. Eğer kişinin vücudunda demir oranı düşükse dokuları koruyan hemoglobin, organlara ve dokulara yeterli oksijeni taşıyamaz ve bazı hastalıklara en başta kansızlığa sebep olur. Vücuttaki demir seviyesinin azalmasıyla ortaya çıkan demir eksikliği, hafif belirtiler ile anlaşılmasa da ilerleyen süreçlerde tüm belirtiler aynı anda kendini gösterir ve kişinin gündelik hayatını etkileyen boyuta gelir.

 

Toplumda sık karşılaşılan demir eksikliği günümüzün önemli rahatsızlıklarından birisidir. Vücuttaki oksijen taşıma kapasitesinin azalmasıyla ortaya çıkan belirtiler ise yorgunluk ve hâlsizlik, kuru ve soluk cilt, baş dönmesi, baş ağrısı, dikkat dağınıklığı, unutkanlık, sinirlilik, nefes darlığı, kalp çarpıntısı, iştahsızlık, saç dökülmesi, tırnak kırılmaları, kulak çınlaması, düşük bağışıklık sistemi, diş eti ve ağız hassasiyeti, depresyon, el ve ayaklarda karıncalanma veya uyuşma, sürekli üşüme, devamlı uyku hâli, toprak yeme isteği vb. [www.turkiyehastanesi.com]

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.