Teslimiyet üzerine...

A -
A +
Hür olmak nedir, sorusuna verilebilecek en ilginç cevap teslim olmaktır. Doğrudur da. Çünkü insanı, hürriyete eriştirecek tek gerçek; Allâhü teâlâ’nın iradesine tam ve mutlak teslimiyettir. Müslüman da ‘teslim olan’ demektir… Onu insana itaat etmekten, maddeye tapmaktan doğacak kölelikten, frensizliğin getireceği sorumsuzluk duygusundan ancak İslamiyet kurtarır.
Nasıl mı? Düşünün ki “ateş, ilkel bir insan için göz kamaştırıcı bir meşaledir. Onu ele geçirdiği zaman elini yakacaktır. Ve artık elini ateşe uzatmamayı öğrenecek, özgürlüğünü bilgi ile sınırlayacak, ondan faydalı bir şekilde yararlanmayı öğrenecek (…) kendi özgür iradesi ile kendini sınırlandıracak” ve böylelikle bu esaret, mahrumiyetten, hürriyete dönüşecektir.
İşte Müslüman, hür olduğunu zannederek; adeta bir kafese sıkışıp kalan, her an vicdanının, ruhuna verdiği rahatsızlıkla kavrulan, ancak bunun farkında dahi olmayan bâtıla saplanmış kişi değildir. Onun yüklendiği farkındalık kıymeti, hürriyet mefhumuna; sığ bir idrak, sefil bir mantık ile yaklaşmaz. Ebediyen hür olmayı diler o. Dünyaya sıkışıp kalacak, mânâdan uzak kapitalist hürriyet kâfi (yeterli) gelmez ona. Ve bu mâna derinliğinde yükselir. “İnkâr tutsaklık, inanç özgürlüktür” onun için ve “Ruh, hürriyeti hakikate esir olmakla bulur.” ancak. İşte bu bağlılık İslamiyet’in en kuvvetli çağrısıdır. Aliya İzzetbegoviç’in söylemiyle “İslam, adını kanunlarından, emir ve yasaklarından, talep ettiği bedensel ve ruhsal çabadan değil, tüm bunları kapsayan ve aynı zamanda aşan, bir marifet anından, ruhun zaman ile ölçüşme kuvvetinden, bir mevcudiyetin sunabileceği her şeye tahammül etme dirayetinden, tek kelime ile teslimiyet hakikatinden almıştır. Ey teslimiyet, senin adın İslam’dır!” [“Doğu Batı Arasında İslam” kitabı 7. Baskı s. 398] Cümlemize cümle müminlere hayatını bu düstur üzerine bina edip bu itikat üzere yaşayıp son nefesine kadar İslamiyet’e teslim olma özgürlüğünü tadanlardan olmayı nasip ve müyesser eylesin.
           Mücella Pamukoğlu
 
 
ŞİİR
 
    Arzuhâle ateş düştü
 
Gönlümü kaderime sürgün ettim,
Gözümü gözyaşıma mahkûm ettim.
Aklımı derdime viran edip deli ettim.
Ruhumu sormayın, vuslata kurban ettim.
 
Nefeslerim hayat yokuşunda tükendi.
Ellerim güle ulaşamadan dikenlendi.
Gece yolum bitmeden ay hilallendi,
Hayata orucum başladı, su tükendi.
 
Ne gücüm kaldı ne de gözümde fer.
Uykumda kalmadı rüya, söndü fener.
Şimşekten kaçardım çölde arar oldum
Bu bulutlar yağmursuz, gönlü yorar buldum.
 
Gerçek korkar olsaydım ah keşke aşktan,
Hakiki olan usanmaz nazdan niyazdan.
Düşme ye’se, bahar saklı kış çekirdeğinde,
Vuslat varken, dert zaman sürgününde
Hak imtihan ediyor, naz değirmeninde.
 
                            Yavuz Selim Bulut
 
 
 
 
KISA KISA… KISA KISA…
 
  NASILSINIZ?
 
Hâl-i pürmelalimiz…
-Nasılsınız?
Asgari ücret gibiyim, kimse benimle geçinemiyor.
-Ya siz nasılsınız?
Filistin gibiyim. Bir tarafım işgal altında, bir tarafım direnişte.
-Annen baban nasıllar?
-Nar gibiler. Dışları bir bütün içleri paramparça…
-Emmiler dayılar nasıllar?
-Teflon tava gibiler. Kimse için yanmazlar, kimseye de karışmazlar…
-Ya hısım akrabalar?
- Dolu çay bardağı gibiler; sallasan dökülürler, ilave etsen taşarlar.
- Yaşlılar nasıllar?
- Ağardı saçları kırıştı yüzleri sıvası dökülmüş duvar gibiler. [Yaşar Gönenç-Darende/Balaban]
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.