Eskiden insanlar yolda belde birbiriyle karşılaştığında Yunus Emre’nin şiirinde söylediği gibi tanış olurlardı. "Adın ne?" derlerdi, ikinci soru "nerelisin?" olurdu... Memleketine göre hâl hatır ve muhabbet tadında bir sohbet başlardı. Ortak tanıdıklar bulunmaya çalışılır birbirlerine iyilikten güzellikten adamlıktan söz edilir gönül alınırdı...
Eskiden bir belediye otobüsünde bile olsa bir şehirler arası seyahatte olsa birbirini tanımayan teyzelerden biri gelininin dik başlılığını, kızının hoşluğunu, diğeri de kocasının ocaktaki yemeği tabağa koyup yemediğini anlatırdı. Durakların nasıl geçtiği bilinmezdi... Durağa yaklaşıp da inme sırası gelen yolcu yanındakine kırk yıllık dostundan ayrılır gibi “hadi hayırlı günler” der ücretsiz psikolog hizmeti almış veya vermiş olarak tadı damağında otobüsten inerdi.
Amcalar sıvısı biten diz kapağını, gençken nasıl uça seke yürüdüğünü şimdi ise oymalı bastonun kendisine en iyi arkadaşı olduğunu biraz iç çekerek anlatırlardı... Diğeri emekli maaşıyla torununa aldığı bisikleti anlatırdı ağızlarındaki tatlı sohbet takma dişlerinin arasında şıkırdardı...
Gençler dersen okuldaki öğretmenin not cimriliğini, yeni aldığı kolyenin şıklığını, hafta sonu nasıl izin koparıp pastaneye gideceklerini vs. konuşurdu cıvıl cıvıl.
Çocuklar desen su mu istemezlerdi annelerin eteğini çekiştirerek, çişleri mi gelmezdi olur olmadık yerde... “Ne zaman ineceğiz?” diye mi darlamazdı afacanlar...
Yemeğini tabağına koyup yemeyen amcanın eşi çantasından sütlü şeker çıkarıp verirdi. Bu teyzelerin çantasından her daim şeker vardı. Şimdilerde otobüste insanlar birbirine itiş kakış yanaşık düzen gitmek zorunda. Herkes birbirinden o kadar uzak ki... Mekanik sesler duyuluyor sadece “dıt dıt, yetersiz bakiye” Arada bir kimsenin umursamadığı “boşluklara doğru ilerleyelim beyler!”
Teyzeler kızlardan, gelinlerden, eşlerden memnun. Amcaların dizi turp gibi çocuklar ekran şekeri seviyor artık. Gençler desen n’oldu onlara öyle yaa, sanki evi onlar geçindiriyor da mesaiden dönüyorlar!..
İlknur Şahin
ŞİİR
AFFETMEK GÜZEL
‘Fakat’ı 'ancak’ı, bırak bir yana,
Mazeret üretmek, yakışmaz sana,
Gönülden sınırsız, hem kana kana;
Çıkarsız severek, affetmek güzel,
Yüreği tertemiz, saf etmek güzel.
Değer ver önemse, hoş gör insanı,
Hiç üzme kimseyi, yanmasın canı.
Ön yargı yanıltır, yakından tanı,
Çıkarsız severek, affetmek güzel,
Bu yolda emeği, sarf etmek güzel.
Sakın ha kalp kırma, incitme gözle,
Gülümse, sor anla, değer ver özle.
Doğruyu tatbik et, aldatma sözle,
Çıkarsız severek, affetmek güzel,
Kalpleri doğruda, saf etmek güzel.
Kin tutma hatta hiç, kaşını çatma,
Dostuna değer ver, harcayıp atma,
Dilin har olmasın, sakın ha batma.
Çıkarsız severek, affetmek güzel,
Sanma ki cahillik, gaf etmek güzel.
Kalmasın yoksullar, öksüz susuz aç,
Kimseyi kıskanma, bencillikten kaç,
Evrene sevginden, kucak kucak saç.
Çıkarsız severek, affetmek güzel,
Ne öfke ne kırıp, mahvetmek güzel.
Her can çok değerli, hatta karınca,
Dargınlık son bulur, kollar sarınca,
Bal olur gam hüzün, aşkla karınca.
Çıkarsız severek, affetmek güzel,
Herkesle hoş tatlı, laf etmek güzel.
Seyfettin Karamızrak
SAĞLIK OLSUN
“Sindirim sistemiyle ilgili şikâyetler içinde kabızlık önemli bir yer işgal eder. Normal olarak yetişkin her şahıs 24 saatte en az bir defa büyük abdeste çıkar. Bazen bu süre 12 ila 48 saat arasında değişiklik gösterebilir. Eğer bir kimse bu bahsedilen süreler içinde büyük abdeste çıkmıyorsa kabızlıktan bahsedilebilir.
Kabızlık şikâyetine en fazla bayanlarda rastlanır. Fazla olması anatomik, fizyolojik ve hormonal sebeplere bağlı olabilir. Rahatsızlık haftalık, aylık gelip geçici şikâyetler şeklinde olabileceği gibi bazen yıllarca sürebilir. Çok çeşitli sebeplere bağlı olarak meydana gelebilir. Çok gelişmiş ülkelerde, sinirsel stres ve konsantre (fazla suyu alınmış veya kuru) gıdalarla beslenenlerde daha çok rastlanır. Çünkü normal tuvalet ihtiyacı için düzenli bir şekilde beslenme yanında, hareketsizlik, oturarak çalışma, seyahatler, ateşli hastalıklar da kabızlığın oluşmasına zemin hazırlar.”