Uzmanlar haklıymış

A -
A +

Daha altı aylıkken bebelerimizin elinde oyun aparatı olarak bulunan cep telefonları çok değil bir nesil öncesinin korkulu rüyasıydı biliyor musunuz? O dönemin özellikle çelebi tipleri diyordu ki: “Nereden çıktı şu mobil telefonlar canım... İnsan konuşmak istemese de bunun sayesinde konuşmaya başlar yahu...”

 

Bir kısmı da cevap yetiştiriyordu:

 

“Siz durun hele bunların bir de faturası gelecek... Siz o zaman görürsünüz!..”

 

Yani konuşmaya da mı para vereceğiz be yav?  E adam seni hem konuşturuyor hem de senden para alıyor işte... Teknoloji denilen şey böyledir...

 

Derken bu konu paralı da olsa herkesin hoşuna gitmeye başladı... En keyifli olanı da kendi kendine konuşmak değil, gerektiğinde değil istediği zaman istediği kimseyi arayıp onunla konuşabilme keyfini yaşamaktı...

 

Adam yemek yerken konuşur, otobüs beklerken konuşur sana ne canım ne zaman isterse istediğini arar konuşur...

 

Sonra bir dönem bu telefonların manyetik alan etkileri tartışıldı uzmanlar tarafından... Yok cep telefonları insan beynine, yok bilmem kalbine zarar veriyormuş. Çocuklardan uzak tutmalıymış. Uzun süreli konuşmamalıymış. Kalbe yakın yerde böbrek üstünde filan taşımamalıymış...

 

Bunlar da kimsenin umurunda olmadı... Cep telefonları da bir yandan antenliden antensize derken level atlamaya devam etti...

 

Faturalar hayatımızın bir parçası oldu... Ödemeler otomatiğe bağlandı... Derken bırakın cep telefonlarının faturasını ödemeyi, fatura ödemelerini mobil bankacılık sistemiyle telefonlardan yapmaya başladı millet...

 

Dahası cep telefonları artık her birimizin beyni oldu... Otomobilde onunla yol bulmaya başladık. Bilmediğimiz bir şeyi öğrenmek için onun arama motoruna sorduk... İnanılmaz filmler, oyunlar, sosyal medya paylaşımları mısır patlağından belki de milyon kez fazla patladı hayatımıza... Birbirimizi onunla linç etmeye başladık... Dünyayı sığdırdık avucumuza dünyayı...

 

Meğer kalbe zararlı, beyne zararlı derken bunu söylemek istiyormuş uzmanlar... Onlar bizim beynimiz, kalbimiz oldu... Ve geldiğimiz nokta... Cep telefonlarını hayatımızdan alın, hayatımız biter...

 

     Gülşah Bade Nazlıoğlu

 

 

 

 

 
ŞİİR
 
 
     DÜNYA
 
Gerçek değil o bir serap,
Tuzak kurar örer çorap.
Bağlanırsan eder harap,
Masum gibi durur sonra.
 
Hepsi hayal makyaj boya,
Kim tat almış doya doya?
Bakmaz şana ne de soya,
Yerden yere vurur sonra.
 
Gitsen gelir sevsen kaçar,
Gonca dersin diken açar.
Misk sanırsın zehir saçar,
İnan kan kusturur sonra.
 
Meyledersen duyarsızdır,
Şımartırsan çok arsızdır.
Müthiş gazlar, ayarsızdır,
Bitersin susturur sonra.
 
Güzel düşün paklan arlan,
Vakit varken tez toparlan.
Dünya olsun hasat tarlan,
Ecr ek devşir kurur sonra.
          Seyfettin Karamızrak
 
(Ecr: Ahirete ait mükâfat, sevap)
 
 
 
TARİHTEN BİR YAPRAK
 
NİŞANCI ABDİ PAŞA: Nişancı Abdi Paşa Osmanlı devlet adamı ve tarihçiydi. 1668’de sır katipliğine getirilen Abdi Paşa ertesi sene temmuz ayında vezirlik rütbesi ile nişancılık nasbına tayin edilerek saraydan ayrıldı. Uzun süre bu görevde kalan Abdi Paşa Çehrin (Czehryn) Seferi sırasında İstanbul kaymakamı oldu (1678). Ertesi sene dördüncü vezirliğe terfi etti. İkinci vezir iken 1682’de Basra valiliğine tayin edildi. On sene kadar çeşitli illerde valilik yaptı.
Devlet hizmetleri dışında Vakayiname adlı Osmanlı tarihi ile meşhur olmuştur. Bu eserini Has Oda’da vazifeliyken Dördüncü Mehmed Hanın isteği üzerine yazmaya başlamıştır. Eserin dili oldukça sade olup üslubu güzeldir. Dördüncü Mehmed Han zamanı için birinci derecede kaynak olan bu eser, daha sonraki tarihçiler tarafından kullanılmıştır. Eser henüz yayınlanmamış olup yazma nüshası Topkapı Sarayı Kütüphanesinde mevcuttur.
Abdi Paşa'nın, ayrıca edebî sahada da çalışmaları vardır. 'Abdi' mahlası ile yazdığı şiirlerini bir Divan’da toplamıştır.
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.