Mevlâna Celaleddin-i Rumî hazretlerinin en çok bilinen beyitlerinden birisidir “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol”
Mevlâna Celaleddin-i Rumi'nin bu öğüdü, diğer öğütlerine oranla daha akılda kalmış bir özdeyiştir. Bu söz aslında ikili iletişimin çok öne çıktığı bir çağda belki de insana yapılacak en özlü nasihattir. Kişinin bulunduğu ortamda kabul görmesi için olmazsa olmaz en geçerli kalıcı kuraldır. Hatta biraz daha geniş çerçeveden ele alırsak sosyal huzurun temeli bu sözdeki şifrelerde gizlidir bile diyebiliriz.
İnsanoğlu göründüğünden farklı mıdır? Veya varsa bir farkı onun görünmesi mi gerekir? Hem insanlar bunu uygulamaya mecbur mu? Hatta günümüzün anlayışına göre, kendini hemen ele vermemek, esas niyetini saklı tutmak, asıl düşüncesini kendine saklamak strateji değil midir? Marifet değil midir?
Niçin Mevlâna Celaleddin-i Rumi insanların muhataplarına olduğu gibi görünmesini, yani onları yanıltmamasını ister? Bu soruların cevaplarını aradığımızda karşımıza aslında aranılan huzur ortamı çıkmaktadır.
Çünkü herkes kendisinin gerçek niyetini bilip yola çıkacağı arkadaşını, evleneceği eşini, kuracağı ortaklığı, güveneceği dostunu seçerken aldanmamayı, yanılmamayı arzu eder. Sebep de maddi manevi üzüntüye, hayal kırıklığına düşmemektir… Elbette ki insanoğlu çiğ süt emmiştir. Buradaki çiğlik, olgunluğun zıddıdır. Dolayısıyla insanoğlu her zaman karşısındakini yanıltabilmiş, hayrette bırakabilmiş, kandırarak aldatarak kahredebilmiştir.
Tarih boyu, insanlar ne çektilerse bu göründüğü gibi olmayan insanlardan çekmişlerdir. İnsanın görünen tarafında, aldığı belli disiplinler sayesinde bir efendilik, bir kibarlık bir zarafet olsa da, içinde bir yerlerde tam aksine gaddarlık, öfke, hodkâmlık, bencillik vardır. Bunlar nefis dediğimiz ve İslam Ahlakı’nda açıklanmaya çalışılan duyguların etkisiyle olmaktadır.
İşte Mevlâna Celaleddin-i Rumi hazretleri, insanlığın rahat ve huzurlu olabilmesi için ya göründüğü gibi olmayı, ya olduğu gibi görünmeyi önermektedir… Asırlar önce söylenen bu yöntem herkes için geçerlidir.
Gülşah Bade Nazlıoğlu
ŞİİR
ÜZÜLME
Üzülme!
Giden sen kalan ben,
Terk edilişin acısıyla…
Sevgimi görmeyen ve kalbimi ezen sen…
Gözlerinde can çekişen ben,
Acımasız sen…
Sevginle kefenlenen ben,
Tepeden bakan sen…
Bıraktığın enkaz yerle bir olmuş,
Şehirden fazla…
Altında ölüm için dua eden ben gülen sen...
Kurtulma ümidi kalmayan çaresiz ben,
Ben sevgimle sevgi denizde,
Bilinmeze sefere
Sen acımasız dünyada,
Ezmeye öldürmeye…
Güzelliğinle yok etmeye ve küçük görmeye…
İnsanlığı yok edip sevgiyi hapsetmeye
Zalimsin, katilsin ve hainsin.
Hesap mahşerde…
Lütfü Yarar
DUYGU DAMLASI
“Gönül kocamaz” derler… Gerçekten de insan ne kadar yaşlanırsa yaşlansın gönlü hep gençtir… Gençlikte arzu ettiği duygular, hevesler ve idealler olanca tazeliğiyle hep durur… Ne çare ki biyolojik olarak vücudun yaşlanması kaçınılmazdır. Bir yere kadar diyerek teklemeye, aksamaya, dökülmeye başlar… Her ne kadar onu tamir etmeye, iyileştirmeye çabalasa da bu yolculuğu beden gönülle birlikte aynı hızda sürdüremez… Gençlik denilen hâl de aslında bedenle gönlün aynı tempoda birbirine uyum sağladığı dönemlerdir… Yani gönül sonsuzluk üzere var iken beden zavallıdır. Zavallı kelimesi zeval kökünden gelir… Zeval sonlu, sonu olan demektir… Allah devlete zeval vermesin sözü de buradan gelir.