Televizyondaki yarışma programını biliyorsunuz. Yıllardan beri yayınlanıyor, gerçekten de çok ilgi çekiyor. Ben de fırsat buldukça izlemeye çalışıyorum. Her gruptan insanın yarışmaya katılmasına rağmen yarışmacıların çoğu gençler ve bilhassa üniversite bitirmiş kişilerden oluşuyor.
Birkaç gün önce yarışmayı seyretmek için televizyonun karşısına oturdum izlemeye başladım. Yarışmaya katılan gençler bilhassa genç kızlar gayet rahat, şık kıyafetleriyle güzel ve edalı konuşmalarıyla ilgi çekmelerine rağmen bazen daha ilk soruda biraz da heyecandan ve aceleden olacak yanlış cevap veriyorlar. Bunları haydi mazur görebiliriz ancak bazı gençler var ki üniversite bitirmiş, yaşı hayli ilerlemiş olmasına rağmen o kadar basit bir soruya cevap veremiyor ki insanın isyan etmemesi, sinirlenmemesi ve üzülmemesi mümkün değil. O kadar basit bir soruyu bilemeyip veya mutlaka bilmesi gereken bir soruya cevap veremeyip ya seyirciye ya da telefonla birisine sormaya kalkıyorlar. İnsanın aklı, hayali, mantığı alacak gibi değil.
Geçenlerde yine bir yarışmada hem de yüksekokul mezunu bir gence sorulan bir soru vardı, sanırım soru internette de yayınlandı ve çok kişi sonradan izledi. Tarih sorusuydu. Olacak şey değil bir genç tarihine bu kadar mı yabancı olur? İlkokulda, ortaokulda, lisede hiç mi tarih okumamış? Sinirimden, üzüntümden dayanacak hâlim kalmayınca kalktım televizyonu kapattım.
Bu ve buna benzer daha nice basit soruları bilemeyen gençler var. Her zaman dilim döndüğünce yazıyor konuşuyor anlatıyorum. Biz eğitim sistemi bakımından ezbere dayanan bilgiyi yok sayan tarihten edebiyattan millî manevi değerlerden de uzak çarpık bir eğitim sistemini ne acıdır ki devam ettiriyoruz. Çocukları sadece üniversite kazanacak yarışçı olarak yetiştiriyoruz. Sonra da “bu gençler nasıl bu kadar bilgiden habersiz” diyoruz?
Eğitim sisteminin yarışma değil bilgi öğrenme sürecine dönüştürülmesi dileğiyle...
Aslan Torun
ŞİİR
AHİR ZAMANI MI?
Yine bir infial zuhur ediyor herkes bir asabi,
Kimine “gardaş” demek geliyor kimine “abi”,
Yoksa asrın hastalığı mı bu ya Rabbi?
Emmareler bir bir kıyamda duruyor,
İblis her attığın on ikiden vuruyor...
İnsana insan demeye utanıyor fıtrat mı değişti?
Hayvanın fıtratı insana insanın hayvana mı geçti?
Her canlı fıtratıyla özdeşken insan neden değişti?
Zamanın ummanında herkes bir fikir veriyor,
Farkında değilmişiz gibi, bu gemi nere yürüyor?
Bazen bakıyorum kendime aynadaki ben miyim?
Herkesin gözündeki ben özümde de ben miyim?
Yoksa fıtratı bir canavar, insansı bir ten miyim?
Cevapsız sualler içimde çürüyor, sürgün yemiş gibiyim
Her duygum başka bir yere sürüyor...
Selahattin Yiğit
“İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki: İşin temeli kalptir. Kalp, Allahü teâlâdan başkasına tutulmuş ise, yıkılmış demektir. Bir işe yaramaz. Niyet doğru olmadıkça, hayırlı işlerin, yardımların ve âdete uyarak yapılan ibadetlerin, yalnız hiç faydası olmaz. Kalbin selâmet bulması da ve Allahü teâlâdan başka hiçbir şeye düşkün olmaması da lâzımdır. [Yani her yapılan şey, o emrettiği, o beğendiği için yapılmalı, onun razı olmadığı her şeyden kaçınmalıdır. Her şey onun için olmalıdır. Hem kalp selâmeti hem de bedenin salih işler yapması, birlikte lâzımdır. Beden salih ameller yapmaksızın, kalbim selamettedir, [kalbim temizdir, sen kalbe bak] demek bâtıldır, boştur. Kendini aldatmaktır.”