Yaz günü, temmuzda...

A -
A +

Üniversite öğrencilik yıllarımda büyük bir âlimin kitabını okurken çok şaşırmıştım. Çünkü hiç hayal bile edemeyeceğim bir konuyu işliyordu. Gençliğinde sevdiği bir kıza olan aşkını romantik bir şekilde anlatıyordu. Onu okuduktan sonra arkadaşlarımızla yeni bir tartışma konusu ortaya çıkmıştı. Mütedeyyin bir genç de âşık olabilir miydi? Yaptığımız uzun tartışmalar sonucu aklımda kaldığı kadarıyla bazı sonuçlara varmıştık. Şöyle ki: Aşk aslında günümüzdeki gibi cinsellik demek değildir. Aşk, insanı duygusal yapar. Günümüz gençlerinin çoğunda duygusallık zayıftır. Aşk çokluktan birliğe götürür günümüzde çoğu kimse bu konuda gömlek değiştirir gibidir. Aşk Leyla’dan Mevla’ya götürebilen duygudur. Aşk eskimez, aksine yıllar geçtikçe daha da bağlanılır ve âşık maşukuna bir türlü doyamaz... Hani derler ya bir teyzemize sormuşlar:

 

“Teyze amca hiç sana çiçek aldı mı?”

 

“Çiçek almazdı ama aldığı fistanların hepsi çiçekliydi.”

 

-Aşk, bazı filmlerdeki gibi her gün eşine “seni seviyorum” demekten öte, “yaz günü, temmuzda sen terle ben sileyim” diyebilmektir.

 

Yine sormuşlar nineye:

 

“Ninem siz hiç âşık oldunuz mu?”

 

Mahcup olup gülümserken der ki:

 

“Ben aşk nedir bilmem. Benim adamım da hiç 'seni seviyorum' demedi. Ancak şunu söyleyebilirim. Dişim yok ya ekmeğin içini hep bana verir. Seviyorum diye soğanın cücüğünü ve karpuzun göbeğini bana bırakır. Ne bileyim oğul bizim adam öyledir...”

 

En son geçtiğimiz günlerde Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Kerem ile Aslı tarzında aşklar kaldı mı acaba diye düşünürken bir haber yüreklerimizi yaktı... Ülkemizde bir köyümüzde yaşayan ve birbirini seven iki gencimiz, evlenmelerine aile tarafından izin verilmeyince üç gün arayla önce kızcağız sonra sevdiği oğlan hayatlarına son vermişlerdi. Bu son derece üzücü olay acaba Leyla ile Mecnun’daki gibi, Kerem ile Aslı’daki gibi, Ferhat ile Şirin’deki gibi eski sevdaları aratmayan gerçek bir sevda acısı mıydı?

     Abdulvasih Duran
 
 
ŞİİR
 
     CENNETLİKLER
 
Ahitlerini yerine getirirler.
Akrabayı gözetirler.
Hesap gününden çekinirler.
Gizli açık infak ederler.
Allah rızası için sabrederler...
Rablerinden içleri titreyerek,
Hakkıyla korkarlar.
Namazı dosdoğru kılarlar.
Kötülüğü iyilikle savarlar.
İşte onlar için ebedi mutluluk yurdu,
Adn cennetleri var.
İçlerinde ırmaklar çağıldar.
 
Namazlarını huşu içinde kılanlar,
Gerek isteyene gerek istemeyene,
Yoksul kalmışa mallarından infak edenler.
Zekâtlarını verenler,
Rablerinin azabından korkanlar.
İffetlerini koruyanlar.
Emanetlerine, ahitlerine bağlı kalanlar.
Şahitliklerini dosdoğru yapanlar.
İşte bunlar Firdevs cennetlerinde
Ne güzel ağırlanırlar.
Orada ebedî kalırlar...
     Şair Hasan Kaya-Antalya
 
 
 
MERAKLI BİLGİLER
 
ALMANAK: Ay, hafta ve gün takvimlerini, güneşin doğuş ve batışını, metcezir olaylarını, güneş ve ay tutulmalarını vb. içeren kitap veya tablolara almanak denilir. Orta Çağ'da ve Yakın Çağ'ın başlarında Türk ve İslam devletleri bilim ve teknikte çok ileri durumdaydılar. Medreselerde, rasathanelerde müspet ilimlerin tahsili yapılıyordu. İslam âlimleri, bu ülkelerde astronomi ve matematik dallarında bazı levha ve cetvelleri ihtiva eden eserler hazırlamışlardır. Bu eserlerde, senenin hava durumu, güneş ve ay tutulmaları, bazı astronomik hesap cetvelleri bulunurdu. Bunlar özellikle takvim şeklinde hazırlanıp hükümdarlara takdim edilirdi. İşte yüzyıllar önce hazırlanan bu eserler ilk almanaklardır.
Avrupa’da almanakların kullanılması ise on altıncı yüzyıla rastlar. Matbaanın kullanılmaya başlamasından sonra periyodik olarak yayınlanmaya başlamıştır. Almanaklarda pratik bilgiler, senenin önemli olayları, fıkralar, hava tahminleri vb. bulunurdu.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.