Zannediyorum “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” sözünü çok duymuşsunuzdur... Hep düşünmüşümdür, burada anlatılmak istenen gerçekte nedir diye? Acaba dokunmadığı sürece yılanın yaşamasının mesele olmadığı mıdır? Yoksa “bana dokunmuyorsa yılan yaşayabilir” diyen kimsenin yılandan bile daha tehlikeli olduğu mudur?
Bu kısa yazımda, bu konuda biraz sesli düşünmek istiyorum. “Yılan bana dokunmuyorsa bin yaşasın diyen” bir kimse sahi ne demek istemektedir? Yılanın dokunmasından çok çekinen bir karakterdir bu belli... Korktuğu için de yılana eyvallah etme korkaklığının yansımasıdır...
Bu karakter eğer yılan ona dokunsa idi yine de “bin yaşasın” demeyecekti... “Dokunmayan yaşasın” demesi için bir ve tek şartının “kendisine dokunulmaması” olduğu apaçık ortadadır.
Öyleyse bu kimse hem kendinden başkasını düşünmeyecek derecede bencildir... Hem yılanın yaşamasını istediğinden ona yaşasın dememektedir, kendine dokunmaması ümidiyle ona baş eğmektedir. Daha üzüntü verici olan ise yılan başkasına dokunsa bile yılanın yaşamasını problem etmiyor oluşudur...
Görüyor musunuz buradaki asıl tehlikeyi? Burada asıl tehlike yılan değil yılan karşısında böyle düşünebilen hastalıklı karakterdir...
Böyle bir kimse ile dost olunur mu? Böyle bir kimse ile yola çıkılır mı? Böyle bir kimseye güven duyulur mu? Böyle bir kimseyle ahit yapılır mı? Böyle bir kimseye itimat edilir mi? Hepsine birden tek kelime ile “hayır!” İyi de böyle bir kimseyi tanımak için ne yapacağız?
Peki iletişim kurduğumuz, tanıdığımız, ahbap olduğumuz alışveriş yaptığımız vb. kimselerin böyle bir karakterde olup olmadığını nasıl anlarız? Bunu anlamak için ille bir yılan mı bulmalıyız? Hayır hayır... Bu tipte kimselerin anlaşılması için de kriter belirlemiş atalarımız... Bir kimsenin karakterini tanımak için ya alışveriş etmeli ya onunla yola gitmelidir. Çünkü alışveriş etmek için insanın para harcaması gerekir. Bir diğeri de yola gitmek eylemidir. Bu tipler yola çıktıklarını yolda bulduklarına satar mı? İşte onlar yılandan daha tehlikelidir.
Elif Azra Çelebi
ŞİİR
TCG ANADOLU
Üç kıtada hüküm sürmüş
Osmanlı gibi dedem var!
Ayasofya’da ezanım,
Secdeye giden başım var!
Dağ sanki, gemilerimiz
Üstünde SİHA'larımız
Gökyüzünde Kızılelma
Hainlerde korkusu var!
Mazlumun üstünde elim,
Haksızlığadır gür sesim,
Tarih burcunda sancağım
Togg gibi aracım var!
Uzaydan bile görürüm,
Düşmanı kahreder sözüm
Yüzyıla diktiğim gözüm
Dünyaya diyeceğim var!
Âlemde çoktur namımız
Sayın Cumhurbaşkanımız
Yoluna feda canımız!
Vatandan başka neyim var?
Aslı... 20 Nisan
SAĞLIK OLSUN
FİBROMİYALJİ: Kronik yorgunluk ve Fibromiyalji tedavinin esasını hastanın şikâyetlerinin tedavisi oluşturur. Bu tür hastaların durumu nöroloji, psikiyatri, dâhiliye, fizik tedavi, ortopedi vb. gibi birkaç uzmanlık sahasını birden ilgilendirir. Hatta aynı hastanın, farklı uzmanlarca önerilen farklı tedaviler sebebiyle çok fazla ilaç kullanmaya maruz kaldığı vakidir. Böylece haddinden fazla alınan ilaçlar bazen hastanın daha da rahatsızlanmasına, yan tesirler sebebiyle bağışıklık sisteminin daha da zayıflamasına sebep olmaktadır. Oysa öncelikle hastada, yukarıda saydığımız olumsuzluklar sebebiyle oluşan negatif enerjinin deşarj edilmesi gerekir. *Bunun için sinirler uyarmalı ve güçlendirmelidir. *Vücudun kan alamayan bölgelerine kan dağılımı ve oksijen ulaşımı yeteri miktarda sağlanmalıdır. *Boyunda kireçlenme, fıtık, düzleşme vb. gibi problemler varsa tedavi edilmelidir. *Sindirim sisteminde hormonal denge kurulmalıdır. *Vücudun bağışıklık sistemi güçlendirilmelidir.