Yönetim kelimesini düşündüğümüzde genel olarak birinin diğerini yönettiğinden veya yönetilmekten söz ederiz… Malın insanı yönettiği veya yönetildiği konusu hatırımıza gelir mi? Düşünür müyüz bunu? Malını yönetmek veya malı tarafından yönetilmek… İlginç bir konu…
“Bu da ne?” diyeniniz olabilir. Anlatmaya çalışayım. Kazandığı malın yine helalinden harcanmasında, tasarruf edilmesinde, tasadduk edilmesinde, zekât verilmesinde nasıl hareket edeceğini bildiği hâlde uygulamamak. Eli bir türlü varamamak. Namazını kıldığı hâlde, orucunu tuttuğu hâlde, zikrini yaptığı hâlde, duasını ettiği hâlde paraya müteallik ibadetlerde eli gitmemek, malını yönetememek oluyor!.. Dinimizin salih amelden, infaktan yani nafaka vermekten paylaşmaktan bahsetmesinin sebebi hikmetinden biri de bu mu acaba? Malınızı helalinden harcayın, malınıza tapmayın, elde ettiğinizi biriktirmeyin ikazları kim bilir malın yönetimini öğretmek için mi?
Bunları hayatına uygulamayan niceleri var ki dışarıdan baktığınızda hasisliğinin, cimriliğinin, tamahkârlığının esiri olarak yaşayıp gidiyor… Malının kölesi oluyorlar… Veremiyorlar… Elleri gitmiyor vermeye… Gerçekten kolay değil... Hatta hiç olmazsa İslâmın beş şartından biri olarak zekâtı emrederek bu biriktirme illetine bir çözüm sunmuş dinimiz... Ne enteresandır ki malının esiri olan bu kimseler maalesef ve maalesef zekâtını vermeye de yanaşmıyor… Hatta bir bahane ile zekâtını vermemek için çabalıyor, kendini kandırıyor… Tamam bol bol dua ediyor, bol bol dua istiyor... Bayramlarda, kandillerde, cumalarda vb. mesaj çekiyor... Ama bir ihtiyaç sahibini görüp de ona bir ihtiyacını giderecek kadar yardım edemiyor… Üzerine farz olan zekâtını veremiyor… Allah kimseyi malıyla imtihan etmesin, gerçekten çok zor…
Evet, çok başarılı sonuçlar elde ederek servet kazanmak da malını yönetmektir ve takdir edilir, edilmelidir. Ama bu kazandığını yukarıda anlatılan şekliyle de yönetebilmek de önemlidir, gereklidir… Huzur ve mutluluk için gereklidir… Malını iyi yönetenlerden olmak dileğiyle…
Hakan Sağıroğlu
ŞİİR
ANLATAMAM
Ne zaman yaşlı biri görsem,
88 yaşındaki nenemi mesela,
Ve ne zaman o günlerin geçip gidişinden bahsetse,
Her ikindi ve akşam iç geçirip
Beklediği uyku saatini…
Neneler sabah üç sessizliği tesbih çeken,
Onların yaşına gelsem,
Yazacak ne çok şeyim olur.
Zamanın kuruntusuyla kırıntısı,
Tıkırtısı saatin titrettiği kirpikleri,
Nasıl da yazarım artık, yaşamak ne demek…
Bilgin olur insan sadece tarhana yiyebildiğinde,
Kırışmış eller sımsıkı tutar benliğini,
Evlatlar eş dost ve evler bırakmıştır ömründe.
Ama sonunda yine kendisi, sade tek bir insan kendisi
Yalnız son nefesi,
Herhâlde anlatacak pek bir şeyim olmaz.
Vasiyet son ana kalmaz.
Tavana bakıp zikrederiz,
Kulaklarımızda duyamamanın uğultusu…
Kendimizi dinleriz içten,
Bu yaşım aklıma gelir ve çıkmaz,
Nasıl da gençtim dinçti zihnim,
Nasıl da düşlerdim koca bir ömrün sonunda
Neler yazılabileceğini, hiçbir şey…
Zikrederiz tavanda zindan
Yüzünü ahirete dönünce hayata dair,
Beyan edilme değeri bulmaz fikir
Bomboş bir zihin…
Yorgun beyaz hücreler
Yaşlandığımda,
Yaşlandığımı bile düşünmem doğruca…
“Bugün günlerden neydi Leyle-i kadir kılacam”
Nurgül Ünel
KELAMI KİBAR KİBARI KELAMEST
“Büyükler buyurdular ki; insanın kendisi için yaptığı ibadetlerin kabul olup olmama ihtimali vardır. Kabul olur da olmayabilir de. Ama bir başka mümine yaptığı iyilikten hiç şüphelenmesin. Onun duası ile kurtulacağına mutlak inansın. Onun için bu din iyilik dinidir. Bu dinin esası, müminlerin birbirini memnun etmesidir. Çünkü Allah bundan memnun... Bir baba evlatlarından ne ister arkadaş? 'İyi geçinin, başka bir şey istemem' der. İşte kulların iyi geçinmesi cenab-ı Hakkın affına, merhametine sebep teşkil ediyor ve razı oluyor. Allahü teâlâ bir kulundan razı oldu mu, her şey ondan sonra gelir. Bir insan razı olduğuna her şeyi verir. Ölçüsüz...”