Derviş hırkası giymiş bir adam, bir kuşun kanadını kırmış. Kuş da derviş gibi görünen adamı gidip Hazreti Süleyman’a şikâyet etmiş. Bütün hayvanatın dilinden anlayan Süleyman aleyhisselam adamı huzuruna çağırtmış. “Neden kanadını kırdın?” diye sormuş. Adam: “Ben avlamak için yanına kadar gittim, o zaman kaçmak isterken kanadı kırıldı” demiş. Kuş ise “Efendim, ben, onun üzerinde derviş hırkası, görünce kaçmadım. ‘Derviş olan biri Allah’tan korkar, bana zarar vermez’ diye düşündüm. Avcı olsaydı hemen kaçardım” demiş.
Hazreti Süleyman dervişin de kanadının kırılmasını isterken kuş demiş ki: “Efendim, kolunu kırarsanız iyileşince yine aynını yapar. Siz üzerindeki derviş hırkasını çıkarın. Bir daha kimseyi aldatamasın.”
Yani kıssadan hisse deniliyor ki: Avcı olmak veya dünya ile meşgul olmak isteyen biri, üzerine derviş hırkası giymesin… Çünkü gerçek anlamda dervişlik hırkasını giyen kişi, karıncayı bile incitemez. Dünya işlerini bir yana bırakır, kendini ölüm ve ölüm sonrası hayata hazırlar. Dünyadan elini eteğini çeker, yüzünü ahirete döner. Yunus Emre hazretlerinin “Sen derviş olamazsın” şiirini okuyanlar ne demek istediğimi daha iyi anlar.
Derviş, kelimesi, Türkçe bir kelime olup yabancı dillerde karşılığı yoktur. Dervişlik, bize özgü bir şeydir. Yabancılar, bunun ne demek olduğunu bilemezler. İçimizden bazıları da tıpkı yabancılar gibi, dervişliğe yabancı... Onlar için, her şey dünyevidir. Dünya haricinde bir hayat, hayal edemezler. Derviş’i sadece bir isim zannederler. Oysaki dervişlik bir deryadır. Dervişlik hırkasını giyenler, deryaları geçerler. Derya nedir bilmezler. Gökyüzünde uçarlar. Sema nedir bilmezler. Yunus Emre bile kendisine “Sen derviş olamazsın” diyorsa, bu devirde biz hiç olamayız ama en azından biraz olsun, ucundan kıyısından, ne demek olduğunu anlamak için gayret ederiz. Çünkü insanlık bunu gerektirir. İçimizden maalesef bazıları var ki dervişliği hiç bilmiyor. Bilmek de istemiyor. Sadece dervişlik hırkasını giyip insanları tuzağa düşürmek istiyor.
İhsan Ağır
ŞİİR
BİLMİYOR
Her şeyi bilirmiş bir ‘ben’ hastası,
Kimle konuşuyor onu bilmiyor.
Kimseye kalmamış sevgi saygısı,
Kimle konuşuyor onu bilmiyor.
Parayı biliyor yüzü biliyor,
Siyaset biliyor sözü biliyor,
Güzeli çirkini gözü biliyor,
Kimle konuşuyor onu bilmiyor.
Ananın babanın sözün takmıyor,
Dede nineyi dostunu haklıyor
Kalpler kırılırmış diye bakmıyor
Kimle konuşuyor onu bilmiyor.
Bildiğini bilen baş göz üstüne,
Bilmediğin bilen can baş üstüne,
Bilmediğin bilmez eyvah kastına
Kimle konuşuyor onu bilmiyor.
Nöbetçi şair der, kafa yormalı,
Doktora gitmeli ona sormalı.
Doğruyu bulmalı yara sarmalı,
Kimle konuşuyor onu bilmiyor.
Nöbetçi Şair (Şahin Ertürk)
KELAMI KİBAR KİBARI KELAMEST
“Büyükler buyurdular ki; feyz almak için evvela o feyzin gelmesi lazımdır. Feyzin gelmesi muhabbetle olur. Feyzin gelmesi için sevgi şarttır, fakat gelen feyzden istifade edebilmek için haramdan sakınmak lazımdır. Herkesin yaptığı işten, ne olduğu, kim olduğu ve tarafı belli olur.
Bir gün Câfer-i Sâdık hazretleri rahmetullahi aleyh buyurdular ki: "İnsanların birbirine iyilik yapmaları, ihsanda bulunmaları için, Allahü teâlâ faizi haram etti. Fâiz haram olmasaydı, birbirine karşılıksız iyilik yapan kalmazdı. Yapılan her iyiliğin karşılığı olarak dünyada menfaat bekleyen çok olurdu."