Amasya’da bir pide fırını vardır, çocukluk yıllarımdan beri varlığını bildiğim. Babamın, öğle paydosunda elinden tutup o nefis pideleri yemek için koştura koştura gittiğim, belki kırk yıllık belki de daha fazla varlığı ile mahalle arası bir pideci.
Hamuru yoğuranıyla, mutfakta iç malzemesi hazırlayanı, kasada sipariş alanıyla hamuru açıp pideye şekil vereni bir başka… Yaz kış fırının sıcağıyla cebelleşip pideyi pişireniyle daimî müşterilerin hangi pideyi nasıl sevdiğini bilen tecrübeli şefi… Günümüz motorlu kuryelerine taş çıkaran, müşteriden müşteriye koşturan servis emekçisi ve onunla âdeta özdeşleşmiş aş sevdalısı güzel insanların varlığıyla vücut bulmuş bir yer burası.
Bu güzel insanlarla ne vakit bir araya gelsem, onlarda sanki hamurla yoğrulmuş fırında yanan ateşle pişmiş o mekânla var olmuşlar gibi hissederim. Ne zaman yolum düşüp uğrasam hep aynı işi aynı yerde aynı tavır ve aynı ahenkle çalışırken bulurum.
Ramazanı şerifte daha bir güzelleşir fırın. İftar yaklaştıkça susamlı pidelerle birlikte buram buram ramazanı koklarsınız. Tatlı bir telaş, ellerinde sıcacık pideler aşina dileklerle iftara uğurlar insanlar birbirini...
Bazı zamanlar tadilata alınır fırın, kaybolur ortadan o insanlar. Sonra tadilat bitip de fırın yeniden ateşlendiğinde aynı ahenkle yeniden başlar. Aynı cümlelerle sipariş alınır, hamur açılır, fırına sürülür ve pişmiş pide çıkar fırından.
Buharı üstünde çıkan o nefis nimet eşref-i mahlûka aş olmak için servis edilir özenle.
Vesselam kıymetli meslektir insanları doyurmak. Analık gibi kutsaldır helalinden yiyip yedirmek. Tabii bir de aşının pişmesini bekleyen müşterilerine Türkiye gazetesi ikramıyla sadece insanların midelerini değil beraberinde ruhlarını da doyurmak…
Sizler aracılığıyla bu güzel mekânın varlık vesilesi işletme sahibi Ahmet Abi ve Sadık Abiye, müşterilerin hâl dilinden anlayan Orhan Abiye, ateşi terbiye eden İbrahim'e, hamur misali mütevazı Mustafa'ya, sabır ehli Sinan'a ve bütün müşterilerine selamlar saygılar...
Abdullah Emir Tekin-Amasya
ŞİİR
KALAN
Geçtik dünya lezzetinden,
Gülümüz bostanda kaldı.
Üryan olduk kisvesinden,
Çulumuz viranda kaldı.
Yandık aşkın nârı ile
Gül derledik hârı ile
Savrulduk yaş-kuru ile,
Külümüz harmanda kaldı.
Zalim oldu, zaman bize,
Vermez ömür, aman bize,
İbret olsun cümlemize,
İpimiz kirmanda kaldı.
Gider olduk gözü yaşlı,
Kim ihtiyar, kim on beşli,
Göçtü bir bir uslu başlı,
Malımız emanda kaldı.
Gıyabî, derdim derindir,
Sabreyle Mevlâ kerimdir,
Gayrı Azrail yârimdir,
Canımız cananda kaldı.
Mustafa Özkahraman-Kastamonu
UNUTULMAZ ESERLER
KEŞFÜ’Z-ZUNÛN: 17. yüzyıl Osmanlı bilim ve düşünce hayatında önemli bir yer edinen Kâtip Çelebi’nin bibliyografya ve ilimler ansiklopedisidir. Arapça yazdığı çok kapsamlı bu eserde yer alan bilgiler içinde Farsça ve Türkçe çalışmalar hakkında da bilgiler vardır. İlimleri ve fenlerin sayımını yaptığı bu müthiş eseri yaklaşık yirmi yılda hazırlamış. Halep sahaflarında başladığı araştırma ve incelemelerini çeşitli şehirlerin sahaf ve kütüphanelerinde sürdürerek tamamlamıştır. Eserde yaklaşık 15.000’e yakın kitap ve risâle, 10.000 kadar da müellif (yazar) adı geçmektedir. Ayrıca 300’den fazla ilim dalı hakkında da bilgi verilmektedir. Eser iki cilttir. Bağdatlı İsmâil Paşa, bu kitaba, iki cilt zeyil, yani ilâve yazmıştır. Bu zeyillerde, on bine yakın kitap ve müellif ismi vardır. Eser 1835’te, üstte Arabi, altta Latince tercümesi olarak, Leipzig’de basılmıştır. Daha önce de 1700 yılında Fransızcaya tercüme edilmişti.