Hep anlatırız da bir türlü sözümüzü dinletemeyiz şu çocuklarımıza. Ama benim dört yaşındaki oğlum hiç birimizin sözünü dinlemez her istediğini dayatmak ister. Ağlar bağırır tepki gösterir ve dediğini yaptırmaya zorlar bizi. Ama babaannesinin sözüne hiç itiraz etmez. Onun yanında çocuk kuzu gibi olur. Bunu nasıl yapıyor anlayamıyorum babaannesi? Bir gün alışveriş için markete gitmiştik. Yine doğruca yoğurt reyonlarına gitti. Orada şekerli cicili bicili üzerinde mini kaşıkları olan yoğurt kutucuklarından istedi. Babası alıştırmış bıraktıramıyoruz. Her şeyi çok hoş olan bu ürünlerin aslında çoğu şekerli karışım… Ama gel de bunu oğluma anlat… “Oğlum alma bunu zararlı” deyip dururken o gün yanımda babaannesi de vardı. Toruna eğilip sordu:
-Zararlı ne demek biliyor musun?
Oğlum “hayır bilmiyorum” dedi.
Kayınvalidem bana döndü. Gülümsedi. Beden diliyle şunu demek istemişti. “Sen zararlı diyorsun ama çocuk zararlı ne demek onu bilmiyor.” Sonra torununun hizasına kadar çömeldi. Omuzlarından tutup saçlarını okşadı. Kendince bir şeyler konuştu. Çocuk elindeki o kutucuğu alıp götürdü yerine koyup geldi. Şaştım kaldım. “Ama anne seni nasıl dinliyor bu çocuk?” dedim. “Çocuk dilinden anlamak gerek” dedi. “Basit düşünmeyle” dedi…
Sonra biraz düşündüm bu konuyu… Gerçekten de biz çocuklarımıza kendi büyük seviyemizden konuşuyoruz sonra onlar bizi anlamıyorlar söz dinlemiyorlar diyoruz. Oysa biz onların seviyesine onların minnacık bilgi dağarcığına göre konuşmayı söylemeyi düşünmüyoruz. Bu neye benziyor biliyor musunuz? Her radyo istasyonunun, her televizyon kanalının nasıl frekansı varsa ve o frekans ayarlanmadığı sürece o sesi duyamıyorsak, o yayını izleyemiyorsak çocukla da iletişimde onun frekansına gelemediğimiz sürece onunla iletişim kuramıyoruz. Sonra söz dinlemiyor diye hatayı çocuğa yüklüyoruz. Aslında aynı durumu iletişimde biz büyükler için de söyleyebiliriz. Birbirimizle aynı frekansa gelebildiğimizde iletişim de başlıyor…
Nuriye Aydın
ŞİİR
ELVEDA
Gidiyorum kara gözlüm elveda,
Elveda güzelim aşkım elveda.
Doğduğum topraklar beni çağırır,
Ömrüm bitirdiğim gurbet elveda.
Öyle mahzun mahzun bakma yüzüme,
Ayrılık ateşi düştü özüme.
Dünya zindan görünüyor gözüme,
Ayrılık zamanı geldi elveda.
Ömrümün çoğunu sende geçirdim.
Çok çalıştım çok yıprandım yoruldum.
Ayrılık vaktidir elveda dedim,
Güzel İstanbul’um nazlım elveda.
Kara yazar gurbet elin kalemi,
Ah u zarım tutar bütün âlemi.
Ayrılsak da kesmeyelim selamı,
Allah'a ısmarladık dostlar elveda.
Süleyman’ım kalem yazmış fermanı,
Bize zor gelecek ayrılık ânı.
Ben seni unutmam unutma beni,
Güzel şehir İstanbul’um elveda.
Süleyman Usta-Espiye/Giresun
ESKİMEZ KELİMELER
TEKERRÜR: Tekrarlanma.
TAHAYYÜL: Hayalde canlandırma.
TAHAMMÜL: 1. Nesnenin, güçlü, zorlayıcı dış etkenlere karşı koyabilmesi, dayanması. 2. İnsanın kötü, güç durumlara karşı koyabilme gücü, kaldırma, katlanma.
MÜREKKEP: 1. Yazı yazmak, desen çizmek veya basmak için kullanılan, türlü renklerde sıvı madde. 2. Sıfat olarak birleşmiş, birleşik. 3. Yine dilbilgisi sıfat olarak “-den oluşmuş”
MUALLAK: 1. Asılmış, asılı, arada kalmış 2. Mecaz olarak sonuca bağlanmamış, sürüncemede kalmış.
TADİLAT: Değişiklikler.
SUHULET: 1. Kolaylık. 2. Yumuşaklık, naziklik. 3. Uygun ortam.
İnsan yaşamını çok güzel anlatmış.