Türkler oylarını kullanana kadar Batılı liderler gergin durumda kalacakmış...
Kendileri böyle yazıyor.
“ABD, Avrupa, Orta Doğu ve Asya’daki jeopolitik ve ekonomik hesaplar bu seçime bağlı” diyorlar.
E doğru, zaten bu yüzden Erdoğan’dan kurtulmaya çalışıyorlar.
Hem “Bu seçimde muhalifler kazanmalı ki Batı dünyasının istedikleri olsun” yazıyor, hem de indirmek için -darbe dâhil- her yolu denedikleri Erdoğan’a “diktatör” yaftası yapıştırıyorlar.
Diktatörleri seçimle indirebilirlermiş gibi!
***
Bunun da saçmalığını keşfetmiş olmalılar ki, Batılı analistler bu defa “14 Mayıs Türkiye’deki son demokratik seçim olabilir” demeye getiren yorumlara başladılar.
Hem kendilerinin, hem de PKK ve FETÖ’nün açık desteğini alan adayları Kemal Kılıçdaroğlu kazanırsa Türkiye demokratik seçim yapmış olacak, yoksa değil!
Bak hele!
“Türkiye üzerindeki zorbalık gücümüzü, etkimizi tamamen kaybedeceğiz” diyemedikleri için, bu cümleyi keşfetmişler.
Onlar bu işlerde mahirdir, PKK’ya YPG derler, YPG’yi SDG yaparlar, sonra da “SDG’nin PKK’yla ilgisi yok” derler, biliyorsunuz.
Bunun gibi bir şey, “son seçim” yorumları da…
20 senedir seçim kazanan Erdoğan hiçbir seçimde yapmadığı neyi yapacak, niye yapacak?
Oysa asıl tehlike, tam tersinde…
***
AK Parti’nin ilk defa tek başına hükûmet kuramayacak duruma düştüğü 7 Haziran 2015’i hatırlayın.
CHP-HDP ile koalisyona kalkışan Davutoğlu çapsızlığının faturasını, seçimin hemen ertesi gün ülkemizi fiilen bölme eylemine girişen PKK hainliğini, 1 Kasım’da sandığı tekrar milletin önüne getirterek Cumhurbaşkanı Erdoğan önlemişti.
Tekrar ediyorum; nasıl önlemişti?
Milletin önüne sandığı getirerek.
Yazın kenara, Allah korusun bunların adayı Kemal Kılıçdaroğlu kazanacak olsa, 14 Mayıs sonrası 7 Haziran’dan bin beter olacak.
Çünkü hem Batı, hem de kukla örgütleriyle yaptıkları belli, yapacakları belli, vadettikleri belli, bunların Türkiye’yi nereye götüreceği belli.
Türkiye’yi kesinlikle bölmeyi hedefleyen ve en iyi ihtimal parlamenter sisteme dönüşle karar verme gücünü milletin elinden almayı hedefleyen tehdit, bu defa çok daha güçlü gelecek, ancak bu sefer işler 7 Haziran’dan farklı olacak.
Zira Türkiye’yi yeniden rayına döndürecek, milletin önüne sandığı tekrar getirerek istikrara dönüşü sağlayacak bir üst makam, yani cumhurbaşkanı olmayacak.
***
Erdoğan en tepedeyken aşağıda yaşanan badireler bir şekilde halloluyordu…
Erdoğan yokken, kim “Madem olmadı, millet karar versin, Türkiye rahatlasın” diyecek?
Dediklerinde milletin ne yapacağı belli değil mi!
2015 seçimleri en bariz örnek.
7 Haziran’da tek başına hükûmet kuramazken, beş ay sonraki 1 Kasım seçimlerinde AK Parti yüzde 50 ile iktidardı.
Toplumun, yaşayacağı pişmanlıkla seçimden birkaç gün sonra bile ne yapacağını bilirken, hem Batılı ülkeler, hem de onun kurduğu ittifak ile adayları bir daha seçim sandığını halkın önüne getirir mi?
Erdoğan varken geliyordu, yokken zor bulursunuz.
Çünkü Erdoğan’ın milletten başka desteğine ihtiyaç duyduğu bir güç, bir makam yoktu ki oradan icazet alsın…
Milletten icazetliydi, her başı dara düştüğünde millete gidiyordu.
Başka yerlerden icazet alan kuklalar da bunu yapar mı zannediyorsunuz?
Siz gelin, Batılıların “2023 son demokratik seçim olacak” açıklamasını bu açıdan da okuyun da, en azından bütün risklerini bilerek sandığa gitmiş olursunuz.
****************
AK Parti İstanbul’dan aday çıkarmasa…
Bu fikir 14 Mayıs’a değil…
Bir sonraki yıl yapılacak belediye başkanlığı için.
Sebebini de anlatacağım.
İBB Meclisinde AK Parti Grup Başkan Vekilliğini yürüten Esenler Belediye Başkanı Tevfik Göksu, CHP yönetimini paçavraya çevirmiş durumda.
Hem de belgeleriyle, çatır çatır, gözlerinin içine baka baka anlatıyor üç buçuk yıldaki rezalet durumu.
Bir tarafa CHP’nin vaatlerini koyuyor, öbür tarafa yaptıklarını… Pardon, yapmadıklarını.
Göksu geçenlerde CHP’nin en yüksek oranda gerçekleştirdiği tek maddeyi detaylarıyla anlattı; o da kadrolaşma!
N’olacak! CHP’den başka şey beklemezdik de, millete laf anlatamadık.
***
Vaatlerini tutup tutmamaları bir yana, asıl felaket önümüzdeki dönemde.
Denetim komisyonu başkanı rakamlarını açıklamış...
Büyükşehir Belediyesinin 35 yılda yaptığı 28 milyar liralık borç, CHP’nin yönetimindeki son 3,5 yılda üçe katlanarak 82 milyar liraya çıkmış.
Daha kötüsü bu yıl sonu itibarıyla 150 milyar liraya çıkması bekleniyormuş.
Vay babam vay!
Sadece İETT’nin 2019’da 725 milyon lira olan borcunu geçen sene 7 milyarın üzerine çıkarmayı başarmışlar.
Daha büyüğüne ise İSKİ’de imza atmışlar ki, CHP öncesi hiç borcu olmayan kurum bugün 13,7 milyar eksiye düşmüş.
Sorsan bir kılıf bulurlar elbet.
***
Seçim kampanyası boyunca “israf, israf” diye bağıranların vardığı yere bakın.
Ortada şöyle büyük hizmetler, yatırımlar falan olsa ne gam, öyle bir şey de yok.
Şimdi 2019’a dönüp, o dönem CHP’lilerin söylediklerine ve inandıklarına bakın…
Bir de bugün söylediklerine... Benzer vaatlerin, aynı kandırmacanın birebir tekrarı. Tuhaf olan, yine sözlerin tutulmayacağını, seçim sonrası hepsinin yine yalan olacağını bile bile aynı kitlenin buna inanması.
Peki bu CHP sevgisi nereden gelmektedir ve ilacı nedir?
***
CHP’nin geçmişini bilip, sadece siyasi parti olarak görmeyenler için anlaşılmaz olan bu işte…
Kronik CHP hastalarını tedavi mümkün değil elbet ama, kurtulma ümidi olanlara yapılacak şey, bir doz daha CHP vermek olabilir.
İyice anlayıncaya, tastamam ikna oluncaya, “Abi vallahi billahi bir daha tövbe” deyinceye kadar CHP ile baş başa bırakmak düşünülemez mi?
AK Parti çok büyük yatırımlar yaptı bu şehre, o yüzden CHP ilk döneminde yeterince anlaşılmamış olabilir.
Açılmayan tesisler, yapılmayan metrolar, yanan otobüsler, sökülen yeşillikler, çalışmayan merdivenler-asansörler henüz yeterince hissedilmemiş ki, bugün Türkiye’de Erdoğan-Kılıçdaroğlu arasında “Acaba hangisi kazanır?” tartışması yapılabiliyor.
14 Mayıs gündemdeyken bunu konuşmak belki saçma ama ben AK Parti olsam, İstanbul seçiminde çıkarmam aday filan…
Sen değil misin ki Binali Yıldırım gibi özellikle ulaşım konularında muazzam hizmetleri, projeleri olan bir adamı bir ‘hiç’e harcadın…
“Sevdiğinle haşrol, bir daha İstanbul’a aday maday koymuyorum” derim.
Ta ki, bu milleti “dönün”, “Bizi CHP’den kurtarın” diye yalvartıncaya kadar.
Ben derim de, siyaset demez elbet.