‘Normalleşme’ politikasıyla başladığı CHP Genel Başkanlığını ‘anormalleşerek’ sürdürmeye çalışan Özgür Özel, ne gelişen Türkiye’nin, ne de değişen dünyanın farkında…
Tam da devrildiği gün “Esad’la görüşülmeli” diyerek muhteşem Suriye vizyonunu ortaya koyan Özgür Bey, yaptığı yeni çıkışlarla parmak ısırtmakta(!)
Brüksel’de ‘Biz iktidara gelene kadar Erdoğan’la yakınlaşmayın. Gelince söz, Kopenhag Kriterlerini ışık hızıyla geçireceğiz’ yalvarışları işe yaramadı; çünkü Avrupa’nın, Trump kriziyle yaşadığı sıkışmışlığı hesaba katmamıştı.
Sonra ABD’ye seslenip “Türkiye’yi yeniden demokrasi yoluna sokmayı sağlamalısınız” dedi.
Yani, yürütülen yolsuzluk soruşturmalarına karşı doğrudan Türk yargısına müdahale talep etti ama o da olmadı.
Geriye kalan tek umudu Birleşik Krallıktı…
İngiltere’nin kraliyetle yönetildiğini görmezden gelip, “Demokrasinin beşiği” güzellemeleri bile yaptı.
Londra’ya sitemini, “Terk edilmişlik duygusu yaşıyoruz. Kırgınız” sözleriyle noktaladı.
Batı’nın kapısında bu kadar ağlaşıp, ‘mandacı’ zihniyete sahip olduklarını bu denli gözler önüne serip, sonuç alamayınca bir de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ‘cuntacı’ yapmaya kalkıştı(!)
Hatta “Seni elimizden ne ABD, ne Trump kurtarır” diyerek üste çıkmaya çalıştı.
***
Özgür Özel’in paniğini anlamak mümkün tabii…
Batı’nın çöküş sürecine girmesi ile birlikte, içeride ve dışarıda eski güçlerini kaybetmelerinden kaynaklı bir panik bu.
Artık TSK’da, “Biz 28 Şubat’ı İsrail için yaptık” diyen cuntacı paşaları yok…
Başbakan ve iki bakanı astıkları 27 Mayıs darbesini ‘Hürriyet Bayramı’ diye kutladıkları dönem de geride kaldı.
Okyanus ötesinden planlanan, Avrupa’dan desteklenen yeni darbe umutları tükendi.
“Üç bin yargıç daha aldık. Kendi örgütümüzden almayıp da MHP’li mi alacaktık?” diye övündükleri günler yok yargıda.
Artık Müberra Gürdal gibi hâkimleri gece vakti adliyeye getirtip istedikleri kararları aldırtamıyorlar belli ki…
İstanbul’a ayak basan İngiliz Büyükelçisini, arabasını taşıyacak atları söküp, kendilerini arabaya koşan Jön Türk dedelerinin yaşadığı ‘sahiplenilmişlik’ konforunu da değişen dünya ile birlikte yavaş yavaş kaybettikleri anlaşılıyor.
Kırgınlıkları, sitemleri buradan geliyor.
Orduda, yargıda, akademide, STK’larda ‘cunta’ güçlerini yitirmelerinden kaynaklı bir öfke ile ‘anormal’ çıkışlar yapıyorlar.
Suriye meselesinde yıllarca Esad’dan yana tavır almaları…
Senelerce “Suriyeliler gitsin” kampanyası yaptıktan sonra, Esad devrilir devrilmez “Nusayri Suriyelilere kapıları açın” demeleri…
“İsrafı ve yolsuzluğu bitireceğiz” iddiasıyla yerel yönetimleri ele geçirdikten sonra israfın ve yolsuzluğun zirvesine çıktıklarını gösteren soruşturmaları sokak çatışmaları, boykotlarla engellemeye çabalamaları…
Para kuleleri, konut rüşvetleri ile kazanılan CHP kurultayına ilişkin iddiaları, apar topar bir başka kurultay yaparak unutturma ve güya temize çıkarma hileleri…
Bu paniği anlamak mümkün elbette…
“Çiğ yemedik ki karnımız ağrısın. İşin doğrusu bu” diye ortaya koyacakları bir şey yok…
Çünkü heybe dolu, panik de buradan geliyor.
Cuntaları da yok ki, demokrasiyi askıya alıp CHP’yi kurtarsın!
Delegelere dağıtıldığı öne sürülen rüşvetle devrildiğini, bunun soruşturulması gerektiğini söyleyen CHP’nin eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, şaibelerin üzerini kapatmak için yenilenen kurultayda aday olmayacağını açıklarken, dikkat çekici cümleler kullanmıştı.
“Çalanların yüzüne tükürülür. Ben çalmadım” cümlesinin adresi belliydi…
Bir başka göndermesi daha vardı Kılıçdaroğlu’nun…
“Aday olmama kararımın nedeni; ‘Hangi yüzle aday olacaksın?’ diyen, sözüm ona muhalif sanılan, müesses nizamın askerleri ve paranın tetikçileri olmuş medya mensuplarının iftiraları değildir” demişti.
CHP içine yönelik olarak kullanılan ‘müesses nizamın askerleri’ göndermesi…
Kılıçdaroğlu burada ne demiş, anlamaya çalışırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan dünkü grup konuşmasında bu cümlenin içini dolduran şu sözleri sarf etti;
“O hakaret ettikleri bağımsız yargı olmasaydı CHP kendi içinden çıkan cunta yönetiminin esiri olacaktı. Yatın kalkın yargıya dua edin ki kendi içinizden çıkan cuntadan sizi onlar kurtardı.”
***
İki açıklamayı yan yana getirince anladığım şudur;
“İngiliz Büyükelçisi ile yediğim yemek, karla mücadeleden daha önemsiz değildi” diyen, 16 milyon İstanbullunun kişisel bilgilerini İngiliz firmasına açtığı soruşturulan Ekrem İmamoğlu, para kulelerinin gücüyle satın aldığı CHP’de ‘cunta’laşmış…
Kılıçdaroğlu’nun sözleri de, Erdoğan’ın cümlesi de burayı işaret ediyor.
Peki, İmamoğlu’nun Genel Başkanlık koltuğuna taşıdığı Özgür Özel yeniden seçilmişken, partideki kadroları daha da güçlenmişken CHP içindeki cunta temizlenmiş mi oldu?
Daha da önemlisi; CHP bütünüyle cunta zihniyetinden kurtulur, gücünü sadece halktan alan bir parti olur mu?
İşte burası muamma…
Biz içeride CHP ile uğraşırken, dünya bambaşka konuları konuşuyor.
Küresel sistem çatırdıyor…
ABD ile Avrupa ve Çin arasındaki ticaret savaşı kızıştı…
Karşılıklı vergi artışlarının nereye evrileceğine ve bu durumdan ülkemizin nasıl etkileneceğine ilişkin Cumhurbaşkanı Erdoğan önemli tespitlerde bulundu.
İçimize su serpen şu cümleleri aktardı;
Gel de şöyle netameli bir dönemde ülkeyi Erdoğan gibi tecrübeli bir liderin yönettiğine şükretme…
Yücel Koç'un önceki yazıları...
Çok şükür ELHAMDULULLAH
Elhamdülillah Şükürler olsun.