Bir hafta önce neleri konuşuyorduk!...
Taşeronları kadroya alıyor,
Yaşa takılanları emekli ediyor,
Memurun ek göstergesini yükseltiyor,
Ücretlere yapılan artışları hesaplıyor,
Bu yıl uzaya yollayacağımız ismi konuşuyor,
İnsansız uçaklarımızın, teslim edilen yerli helikopterlerimizin heyecanını yaşıyor,
İnsanlı uçaklarımızın havalanmasını umuyor,
Yerli tankın ne zaman biteceğini tartışıyor,
SİHA ve Kızılelmaların inip kalkacağı TCG Anadolu’ya son testlerini yapıyor,
İlk doğalgazın evlerimize gelmesini bekliyor,
Dünyanın enerji, finans ve üretim merkezi olma hayalleri kuruyor,
İlk yerli otomobili kimlerin, nasıl alacağı gibi mevzuları sohbet konusu ediyorduk.
6 Şubat Pazartesi sabahı, saat 04.17’de meydana gelen Kahramanmaraş Pazarcık merkezli 7,7 büyüklüğündeki deprem, konuştuğumuz ne varsa ters yüz etti.
Henüz bu felaketin şokunu yaşıyorduk ki, 9 saat sonra bu defa Elbistan’dan 7,6’lık ikinci deprem vurdu aynı bölgeyi.
10 şehir, koca bir bölge âdeta haritadan silindi.
***
Sismolojik aletlerin keşfinden bu yana, tarihî kayıtlarda, iç karada üst üste meydana gelmiş bu denli büyük bir felaketin örneği olmadığını belirtiyor Japon profesör Shinji Toda.
ABD’li profesör Harold Tobin bu tespiti teyit ediyor.
Bunun, başta Japonya’dakiler olmak üzere, okyanusta ya da denizlerde meydana gelen depremlerden farklı etkiye sahip olduğunu anlatıyorlar günlerdir.
İtalyan bilim adamı Doglioni, Anadolu’nun üzerinde bulunduğu katmanın üç metre kaydığını belirtiyor, -ki havadan çekilen fotoğraflar da bunu belgeliyor.
İngiliz ve Alman sismologlar, “Aynısı bizde olsa ayakta kalamazdık” diyor.
İşte böylesine büyük iki afetle yüzleştik bir günde.
1999’da Marmara’da yaşadığımız büyük depremle mukayese bile edilemeyecek ölçüde iki deprem, 10 güzide şehrimizi yerle bir etti.
Değil Türkiye, dünyadaki bütün arama-kurtarma ekiplerini yığsanız, enkazlara yetişemeyeceği “yüzyılın felaketi”ydi bu.
Bir ucu Gürcistan, öbür ucu İsrail’den hissedilen bir sarsıntının merkezinde olmak, her şeyin çöktüğü böylesine ağır bir afete yetişmek, dünyanın hiçbir ülkesinin altından kalkabileceği mesele değildi.
Üstelik aynı gün, ağır hava şartları birçok bölgeye havadan müdahaleyi de imkânsız kılarken…
Devletimiz her şeye rağmen, ikinci günden itibaren olağanüstü bir gayretle bölgede ulaşılmadık yer bırakmamaya çalıştı.
***
Tarihte örneği olmayan büyüklükteki bir felaketle yüzleşmek, kolay imtihan değil.
Elbette ilk gün şokuyla müdahalede sıkıntılar oldu, bunda da 7,6’lık ikinci deprem ve hiç durmayan artçıların payı büyüktü.
İlk depremin ardından enkaz altındakileri çıkarmak için mücadele veren birçok kahraman, maalesef 13.24’teki ikinci depremde kendileri de şehit oldu yahut yıkıntıların altında kaldı.
Böylesi bir günde, hemen ilk dakikadan itibaren “Devlet niye orada değildi?” demek, büyük haksızlıktı.
Nitekim ikinci günden itibaren kontrol sağlandı, -ki, bu bile kolay kolay hiçbir devletin kaydedemeyeceği bir başarıydı.
(Almanya’nın iki sene önce, 200 kişinin hayatını kaybettiği sel felaketinde bile mağdurlara haftalarca yetişemediğini, bölgeye elektriği bir, doğalgazı beş, içme suyunu yedi hafta sonra verebildiğini hatırlatırım.)
Nasıl bir teyakkuz durumuna geçildiğine bakın; Cumhurbaşkanı, kendi uçaklarını bile yardıma tahsis etti, günlerdir havadan yardım ve yaralı taşıyor.
Canını dişine takmış bir devlet, nesi var, nesi yok ortaya koymuş bir millet, düştüğü yerden ayağa kalkmaya çalışıyor günlerdir.
***
Ortada şöyle bir tablo varken…
Henüz enkaz altında yaralılar, çıkarılacak cenazelerimiz bulunuyorken…
Uğradığımız ekonomik zararın boyutları ile ilgili korkunç tahminler bir yana, millet seferberlik hâlinde afetzedelerin imdadına yetişmeye çalışırken…
Birilerinin bu felaket üzerinden kaos çıkarmaya, devleti yıpratmaya, sahada koşturanların moralini bozmaya, hiç utanmadan-sıkılmadan siyasi rant devşirmeye çalışması…
Hele hele bunları yalanlarla, tehditlerle süslemesi ne acı, ne utanç verici.
Sanki yıkılan şehirlerde kendi partilerinin belediyeleri yokmuş ve kendileri iktidarda olsalar daha fazlasını yapabileceklermiş gibi…
Hâlen yönettikleri büyük şehirlerde kentsel dönüşüm adına hiçbir şey yapmayanların arsız ve yüzsüzce deprem bölgesinde oy avına çıkması, ülkemiz adına ne büyük talihsizlik!
Hele hele terör örgütleriyle ve etki ajanlarıyla aynı ifadeleri kullanarak devlete meydan okumalarına diyecek söz bulamıyorum.
Bildiğim tek şey var; evet, deprem bir millî güvenlik meselesi.
Bakın bir gecede ülkece nereden ne hâle düştük.
Allah korusun, bunun bir de İstanbul’da yaşandığını düşünün!
Depremle birlikte, bunun üzerinden devletimize, milletimize diz çöktürmeye çabalayanlar da en az o kadar millî güvenlik meselesidir.
Hele ki bunlar “yüzyılın depremi”nde bile sapasağlam kalan TOKİ konutlarına geçmişte en çok muhalefet edenler ise...
***
Acımız çok büyük ama dayanışma ile yaralarımızı saracağız inşallah.
Allah razı olsun Eline kalemine kuvvet versin rabbim