Seçimde muhalefetin ülke için oluşturduğu ‘çok ciddi güvenlik tehdidi’ne rağmen İstanbul gibi büyükşehirlerde muhalefetten daha yüksek oy alması, büyük tehlikeydi.
Anadolu feraseti bu tehdidi savuşturdu.
Muhalefet, Şam rejimi gibi ülkenin başına bela olacağı belli, ‘dış destekli proje’ olduğunu kabak gibi ortaya koyan, terör örgütlerine ve sahiplerinin her talebine -bölünme tavizi dâhil- biat etmeyi vadeden, kin ve nefretten gözü dönmüş bir kitleyle iktidara gelmeyi hesaplayan bir profil yerine…
Savunma ve enerji hamlelerinin kapı gibi arkasında duracak, terörle mücadelede en ufak taviz vermeyecek, gerek ekonomi, gerek dış politikada mevcut iktidarın yaptıklarından geri durmayacak bir adayı ortaya koysaydı bugün çok farklı bir neticeyi konuşuyor olabilirdik.
Bunu elbette CHP yapmaz, yapamaz…
Hatta ikinci Jön Türk masasında oturan diğer isimler de.
“En büyük problemimiz muhalefet” derken, işte tam da budur mesele.
***
Neyse ki yine önümüzde Recep Tayyip Erdoğan gibi halis niyetle ülkemizin selameti için gayretle çalışan, muhalefetin bu zaafından istifade seçim kazanıp, sonra da yan gelip yatmayan bir alternatife sahibiz de, muhalefetin durumundan kaynaklı sıkışmışlık hissini 90’lardaki gibi ağır travmayla geçirmiyoruz.
Kuldur, kimse hatasız değil…
Nitekim, seçim sonrası ekonomi yönetiminde yapılan hamleler, çok önemli bir makas değişikliğini işaret etmekte.
Bu da demek oluyor ki, iki yıldır uygulanan ekonomik model istenen neticeyi vermemiş.
Gözler, yeni yönetimin bugün alacağı faiz kararında.
Ne kadarlık bir artış yapılır bunu henüz bilmesek de, temel politikada değişikliğe gidilmiş olması, önemli bir gösterge.
***
Faizi düşürmeye odaklı Türkiye ekonomi modeli, sıcak paraya bağımlılıktan kurtulmak, üretimi artırmak ve böylece işsizliğin önüne geçip, aksine daha fazla istihdam talebi oluşturmak için önemli bir tercihti.
Çin de benzer bir modeli kararlılıkla uyguluyor, hatta geçenlerde yine faiz düşürdüler.
Ekonomi uzmanı olmasam da, şahsen bunun yanlış bir yöntem olmadığına inananlardanım.
Eskiden kriz demek, patlayan döviz, devlete binen çok ciddi faiz yükü, buna mukabil çarkların durması ve işsizlik demekti.
Özellikle son bir yılda peş peşe faiz artıran ülkeler bununla boğuşurken, Türkiye tam aksini yaşadı.
Kimsenin işi durmadı, aksine daha da arttı…
Otomobil satışlarına bile talep son bir yılda altıya katladı.
Yüksek enflasyona rağmen ne tatil yerleri boşaldı, ne AVM’ler...
En büyük problemi yaşayanlar, sabit gelirliler, orta sınıftı.
Hükûmet, yaptığı artışlarla onları enflasyona ezdirmemeye çalıştı.
***
Muhalefet çok diline doladı ancak, Kur Korumalı Mevduatın da devlete getirdiği yük, dolarda yaşanacak artışın sebep olacağından çok daha aşağıdaydı.
Şubat ayında yazmıştım; o güne kadar Hazine’nin KKM için ödediği rakam 92,5 milyar liraydı.
Oysa döviz serbest bırakılsa, dolardaki bir liralık artışın dış borçlar için Hazine’ye maliyeti brüt 450 milyar lira olacaktı.
Aradaki farka bakın, anlayın ne işe yaradığını.
Aynı şekilde geçen sene bütçeden yüzde 13,7’lik payın faize gitmesi hesaplanırken, bu oran faiz indirimleri sebebiyle yüzde 10,6’ya düşmüştü.
Peki, bu sistemden niye geri adım atıldı?
Başlıca sebebi, üretim ve ihracatla birlikte, ithalatımızın da artması…
Yani, ihracattan gelecek dövizle sıcak paraya ihtiyacımızı azaltmayı, cari açığı kapatmayı hesaplarken, aksi bir durumun yaşanması.
Önemli bir başka sebep de, dolar ve petrol maliyetleri artmadığı hâlde, etiketlerin sürekli yükselmesi…
Pandemi felaketinin ardından dünyada artan talep patlaması ile ihracata odaklanan firmalar, iç piyasa dengelerini umursamadı, daha fazla kazanma hırsına kapıldı.
Kazandılar da ama kendi ülkelerinin halkına ağır faturalar ödeterek!
Bunların üstüne bir de dünyada artan maliyetler yansıyınca, konuta, otomobile ulaşılamaz oldu.
Hükûmet, özellikle Rusya-Ukrayna savaşı sonrası yükselen enerji maliyetlerini göğüsleyip, konut kiralarına sınırlama getirerek vatandaşı korumaya çalışsa da, dünyada bozulan dengelerin etkisinden kurtulmamız mümkün olmadı.
Bunca badireyle boğuşurken, 11 ilimizi yerle bir eden ve hiç hesapta yokken en az 100 milyar dolar zarara yol açan deprem felaketinin de üstümüze binmesiyle yeni kararların alınması elzem hâle geldi.
Yani yeni şartlar, yeni adımlar atmayı gerektirdi…
Şimdi bu süreci yaşayacağız.
Kısa vadede ciddi toparlanma mümkün mü?
Dünyanın da içinde bulunduğu durumu göz önüne alırsak, zor…
Lakin imkânsız değil.
Neleri aştık, bunu da aşarız.
Yeter ki ülkemiz emin ellerde olsun.