Etrafımız gül bahçesi değil.
Rusya ve Ukrayna birbirine papatya atmıyor.
Batılı ülkeler de taşeron yönetimle ileri karakol olarak kullandıkları Ukrayna’ya savaşması için çiçek vermiyor.
Tıpkı sınırımızda kukla devletçik kurdurmaya çalıştıkları terör örgütlerine verdikleri gibi…
Gönderilen binlerce tır silahın hedefi biziz, biz.
Buna ikna olmak için daha ne yaşamamız gerekiyor?
***
İdlib’de 34 askerimizi şehit eden Esad’a ve arkasındaki ülkelere dersini verirken de, Suriye’ye sınır ötesi operasyonlar yaparken de kendi gücümüze yaslandık…
Tıpkı Karabağ savaşında Azerbaycan’a, Batılı ülkelerin taşeronu Hafter’e karşı Trablus hükûmetine verdiğimiz destek gibi…
KKTC’ye de en büyük gücü bu kapasitemizle veriyoruz aslında.
Silah gücün, yüksek teknolojin yoksa bu bölgede yoksun.
Gücün yoksa, oyunda da yoksun, anlasana.
Batılıların zorbalığına başka nasıl karşı koyacaksın yoksa!
***
Bu tehlikeli bölgede gücü olmayan paylaşılır, yem olur…
İşte Suriye, işte Irak, işte Libya…
Hâlleri ortada.
Gücü olmayanın ne petrolü olur, ne gazı, ne altını, ne de başka madeni…
İsterler, yaparsın… Hepsi o kadar.
Bunun karşılığında da zannetme ki mutlu-mesut yaşarsın.
Terör kılıcı başından eksik olmaz.
Bölerler, parçalarlar, bir güzel dizayn ederler...
Başına da -kendilerine bağlı- parayla besledikleri bir zümreyi musallat ederler, onlarca yıl paçayı kurtaramazsın.
İngiliz’de, Alman’da, Amerikalıda taktik çok; siyaset olmadı ordu, ordu olmadı yargı…
Hizaya getirirler bir türlü…
Biz de geçmedik mi kardeşim bu tecrübeden, daha nasıl ikna olacaksın?
İşte son örnek, İmran Han ve kardeş ülke Pakistan.
***
Recep Tayyip Erdoğan gibi lider nadiren çıkar karşına.
Kelleyi koltuğa alacak, “kefenimi giydim” diyecek, bunlarla dişe diş mücadele edecek, ülkeye bağlanmış zincirleri-hortumları koparıp atacak, ailece katledilmekle yüzleşecek yine de geri adım atmayacak...
Bu da yetmiyor ki, bir de başarıyla savuşturacak…
Bir taraftan bunlarla savaşırken, öbür taraftan ülkeyi güçlendirecek, bağımsızlaştıracak projeleri uygulayacak...
Ülkeyi kukla yönetimlerden kurtaracak sistemi getirecek, halkın refahını artırmak için gece-gündüz çabalayacak.
Böyle adamın kıymetini kaybedince anlarsın ancak.
***
Şu trajik duruma bakın ki, yukarıda saydıklarımızı 21 yıldır bihakkın yerine getiren Recep Tayyip Erdoğan ile bugüne kadar bunların tamamının zıddını savunan, fiiliyatta ortaya koyan ve göreve geldiğinde 180 derece tersine yol alacağını ortaya koyan rakibi karşısında “Acaba hangisi kazanır?” sorgulaması yapıyoruz!
İbretlik ve acınası bir durum.
Bu da ülkemizdeki yabancı istihbarat casuslarının gücünü, tehditleri etkisiz kılmak ve tam manasıyla özgürlüğe kavuşmak için daha gidecek çok yolumuz olduğunu gösteriyor bir nevi.
İşte bu yüzden üç gün sonra yapılacak “yüzyılın seçimleri” öncesi toplumda derin bir endişe hâkim.
Başta savunma sanayiindeki özel şirketler olmak üzere, pek çok sektör durmuş vaziyette, 14 Mayıs seçimlerinin neticesini bekliyor.
Buradan şuraya geleceğim…
Hafta başında Mardin’deydim.
Öncesinde birkaç şehri daha gezdim.
Tespitlerimi aktarayım…
***
Mardin gibi terörden çok çekmiş şehirler, sanayi ve turizmde kaydettikleri gelişmelerden memnun.
Huzurun kıymetini en çok onlar anlıyorlar, Erdoğan giderse bunu kaybedeceklerinin farkındalar.
Kepenk kapatmak zorunda kaldıkları günler çoktaaan geride kalmış, “Mardin’e, çoğu yerli, senede 10 milyon ziyaretçi geliyor” diye övünüyorlar.
Birbiri ardına açılan oteller aylarca öncesinden dolu, yeme-içme ve eğlence yerleri tıklım tıklım.
Güven ortamıyla birlikte cebi para gören esnaf, korkusuzca yeni yeni fabrikalar açıp Orta Doğu’ya ihracat yapan sanayici, başka yere göç etmeden iş bulabilen gençler için 14 Mayıs seçimleri çok şey ifade ediyor.
Buna rağmen Kürt milliyetçiliğinin bölgede baskın olduğunu da göz ardı etmememiz gerekiyor.
Gördüğüm şu; Cumhurbaşkanımıza destek var, fakat milletvekilliğinde HDP’yi (Yeşil sol) tercih etmeleri yüksek ihtimal olarak ortada duruyor.
CHP, Batı’daki birçok şehirden partilileri bölgeye yollamış, HDP’lilerle sevgi pıtırcığı rolü oynuyor.
***
Keşke imkân olsa da, İyi Parti’ye gönül veren sözde milliyetçi tabana HDP’lilerin (Yeşil sol) ellerinde Öcalan posterleri ile attıkları sloganları izletsek…
Yerinde görseler nasıl bir şeyle beraber olduklarını.
Bir HDP’lilerin duruşuna, davalarına sahip çıkma azimlerine bakın, bir de bunların…
Gerçekten akılalmaz, kendi değerleri açısından utanılası bir durum.
Habur’muş, ‘Megri’ymiş… Peh, peh, peh!
Orada devlet teröre silah bıraktırmak için görüşüyordu, ya siz!
FETÖ’nün kayığına binmiş, tam aksine, terörü bölgede yeniden canlandırmak için iş birliği yapıyorsunuz.
Üstelik Kandil, umudunu size bağladığını açıkça ifade eden açıklamaları peş peşe yaparken…
***
İç Anadolu’da da Cumhurbaşkanı Erdoğan’a teveccüh devam ediyor, ancak yine vekil tercihinde sıkıntı göze çarpıyor.
Cumhur İttifakı'nın ortak liste çıkarmaması başını ağrıtacak, sahada bu tablo görünüyor.
İttifakın ufak ortaklarına kayan oylar ziyan olursa, bu CHP ve İyi Parti’ye yarayacak, çok net.
Hani yıllardır Başkanlık sistemini “Meclis’i etkisiz hâle getirdi” diye yerden yere vuran muhalefet var ya!
Ne hikmetse ‘işlevsiz’ olduğunu iddia ettiği Meclis’te çoğunluğu ele geçirmeye oynuyor!
Amaçlarına ulaşıp, istedikleri kanunları çıkaracakları çoğunluğu sağladıklarında göreceğiz bunun koca bir yalan olduğunu.
2019 yerel seçimlerinde İstanbul ve Ankara gibi önemli şehirlerde başkanlığı muhalefet kazanırken, Meclis çoğunluğunu AK Parti ve Cumhur İttifakı'na vermişti seçmen.
Şimdi tam aksi bir senaryo, ciddi bir tehdit olarak ortada duruyor.
Niye?
Çünkü muhalefet, Kılıçdaroğlu’nun vadettiği, HDP’nin istediği kanunları Meclis’ten geçirmeye çalıştığında Türkiye neyle yüzleşecek, düşünün!
***
Etrafımızdaki ateş çemberinden başlayıp, içimizdeki fay hatlarından çıktık…
Benzer bir tabloyla 7 Haziran 2015 seçimlerinde de karşılaşmıştık.
O seçimden istikrarlı bir hükûmet çıkmayınca Türkiye nasıl ağır bir bedel ödedi, hatırlayın.
HDP ve PKK’nın başlattığı çukur hendek olaylarında 793 asker ve polisimiz şehit oldu, bir o kadar da sivil can kaybı…
Bunların her biri bir ananın evladı, bir çocuğun babası, bir kadının eşiydi…
Yani, sandığa atılan her oy, aslında mermi ağırlığındaydı.
Tekrarlanan ve bugün terörü bitirmemizi sağlayan 1 Kasım’da da öyle oldu; bu defa teröristlerin üzerine yağdı.
Üzgünüm ama, ülkemizin acı gerçeği bu…
İçinde bulunduğumuz bu zorlu coğrafya.
Kimin ne vadettiği de ortada.
Yüzyılın kararını vereceğimiz seçim öncesi son yazımda, bunları hatırlatmak istedim.
Tercih yüce milletimizin.