Biraz küskün, biraz kızgın birisi var karşımda... Futbolda başarılara imza atması daha öğrencilik yıllarında başlamış. Bir dönem Fenerbahçe'yi sırtlamış. Attığı gollerle taraftarının gönlünde taht kurmuş. İlk başta "sizli bizli" başlayan konuşmalarımız kısa sürede sıcacık bir sohbete dönüştü. Yıllardır içinde biriktirdiği kırgınlığı bir dosta serzenişte bulunur gibi bizimle paylaştı. Derdi ne para, ne de pul... Sadece biraz vefa ve verilen sözlerin tutulmaması... Bu arada vefayı da kendi için değil, bir döneme damgasını vurmuş, Türk futboluna büyük hizmeti geçmiş arkadaşları için istiyor. Bunları o kadar samimi anlatıyor ki, biz de kırılıyoruz onu kıranlara... Merak mı ediyorsunuz? Efendim 2002 Dünya Kupası finalleri öncesinde Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy bir beyanda bulunmuştu. İlk kez katıldığımız 1954 Dünya Kupası finallerinde oynayan milli takım futbolcularını 2002 Dünya Kupası final maçları için Japonya'ya götürmek istediğini söylüyordu. Ancak federasyon bu olayın devamını getirmemişti. Bundan önceki ufak tefek yaşanan vefasızlıklar son yaşananlarla birleşince olan olmuş. Federasyon gerçekten ayıp etmişti. Ya söz vermeyecekti veya verdiği sözün arkasını getirecekti. Burhan abi, buraya gelmeden önce sizinle ilgili bir araştırma yaptım. Bildiğimiz kadarıyla futbola Ankara'da Hacettepe Kulübü'nde başladınız. Fenerbahçe'ye nasıl geçtiniz? Doğma büyüme Ankaralıyım. Hacettepe semtinde oturdum. Ağabeyim Celal Sargın Hacettepe Kulübü başkanıydı. Futbola burada başladım ve 2-3 sene oynadım. 1950'de Fenerbahçe'de bir ıslahat (yenileşme) yapılmıştı. Bazı arkadaşların kulüple ilişkisi kesilmişti. O zamanın Fenerbahçe Başkanı Osman Kavrakoğlu ki aynı zamanda Demokrat Parti Rize milletvekiliydi, ağabeyimin iyi arkadaşıydı. Kavrakoğlu ağabeyime, "Ankara'dan kardeşin de dahil birkaç oyuncu gönderir misin?" diye istekte bulunmuş. Ağabeyim de benimle birlikte 5 arkadaşı Fenerbahçe'ye göndermişti. Ben aslında Beşiktaşlıydım. İlk maçımız İsrail'in Maccabi takımı ile yaptığımız hazırlık maçıydı. As oyuncularını kadrosundan çıkarmış bir Fenerbahçe forması altında Maccabi'yi 3-1 yendik. Ben 2 gol attım. Diğer golü rahmetli Mehmet Ali attı. İlk maçımızda, uzun süredir başarıya hasret kalmış Fenerbahçe'yi galibiyete ulaştırdık. Bu galibiyetin ardından bizim transfer meselemiz gündeme geldi. Arkadaşlarla birlikte İstanbul'da kalmaya başladık. İlk senemizde ligde 4. olduk. Fenerbahçe'nin bugün içinde bulunduğu çok seslilik o zaman da vardı. Alınan bir mağlubiyet sonrası kazanlar kaynar, kulüp sarsılırdı. Ligi dördüncü bitirdik diye hepimizi kötü adam ilan edildik. Oysa biz gelmeseydik Fenerbahçe ligi dipte bitirebilirdi. Bu düşünülmedi. Taraftar kışkırtıldı. Hatta bir ara Kadıköy Altıyol'da tükürük yağmuruna bile tutulduk. Bu çok büyük bir ayıptı. Bizim yerimize kim olsa çeker giderdi. Ama biz, bunu haysiyet meselesi yaparak "Tükürdüklerinizi yalatacağız" dedik ve başardık. Önce Kadıköy'de bir ev tutana kadar stadın altında yattık. Evi tuttuktan sonra 3-4 ay evle stad arasında geçti ömrümüz. Bu dönemde günde 14 saat uyuduğumu hatırlıyorum. Beslenmemize dikkat ediyorduk. Haftanın iki günü de antrenman yapardık. İşte "Canavar Burhan" lakabı bu disiplinden sonra geldi. Futbolcu adamın kendisine çok iyi bakması gerekir. Bunu yaparken aklımızda para yoktu. Zaten o zamanlar futbolculukta para yoktu. Ne ekerseniz onu biçersiniz derler. O sene hiç yenilmeden lig şampiyonu olduk. Öyle bir rüzgâr estirdik ki, biz Fener'e geldiğimiz zaman futbolu bırakmış olan Fikret ve Müjdat ağabeyler yeniden başladılar. İkisi de hem Fenerbahçe, hem Milli Takım kaptanı oldular. Ardından ikisi de jübile yaptı. 1952-53 sezonunda şampiyon olduk. Dört senede 172 maçta 112 gol attım. 11 defa milli oldum. Milli Takım'da 8 gol attım. Bütün bunlar kendimize iyi bakmamız sebebiyledir. Fenerbahçe taraftarlarıyla aranız düzeldi mi? Düzelmek ne kelime? Birbirimizle öyle bir kenetlendik ki... Oynadığım futbol yüzünden bana "Canavar Burhan" lakabını takmışlardı. Hiç unutmuyorum, trenle Ankara deplasmanlarına gittiğimiz zaman, gece yarısı saat 2-3 gibi Eskişehir'den geçerdik. Eskişehir'de halk, o saatte bizi görmek için kompartımanın camına vurup sevgi gösterirlerdi. Bugün şarkıcı ve mankenlere gösterilen ilgi o dönemde sadece bize gösteriliyordu. Ancak bizler hiçbir zaman kendimizi dedikodu malzemesi yaptırmadık. Sporcu ahlakını koruduk. Örnek aldığınız yerli ya da yabancı bir futbolcu var mıydı? O dönemde hatırlamıyorum. 1990'lı yıllarda Maradona'ya hayrandım. Türkiye'de ise Sergen'i çok beğenirim. Bugün geriye baktığınızda kendinizi başarılı buluyor musunuz? Atatürk'ün "Ben sporcunun akıllısını, ahlaklısını severim" diye bir sözü var. Bizim kuşak bu çizgide gitti. Kendi kendimi etüt ediyorum; iyi bir Türk vatandaşıyım. Askerliğimi namusumla, şerefimle 1,5 sene yedek subay olarak yaptım. Ticaret hayatına atıldım, vergimi ödedim. Askerlik dönemimde milletime bir Dünya Kupası final sevinci, bir de İslam Oyunları şampiyonluğu hediye ettim. Sevgili Fenerbahçem'e şampiyonluklar kazandırdım. Mesleğimle de, vatandaş olarak da gereken her türlü görevi yerine getirdim. Ama haksızlığa çok uğradım. Futbolda da ticaret hayatında da çok darbe yedim. 1954 Dünya Kupası elemelerindeki efsane kadrodaydınız. Neler yaşadınız? O dönemde pek fazla milli maç olmuyordu. Bu sebeple farklı bir coşku vardı. Milli maç oynanacak günlerde stad sabahtan dolardı. Dünya Kupası'nda ilk maçı 1 Ocak 1954 yılında Madrid'de İspanya ile oynadık. Bu maçı 4-1 kaybettik. Rövanş maçımızı İstanbul Dolmabahçe (İnönü) Stadı'nda 14 Mart'ta oynadık. O maçı 1-0 kazandık (ki golü ben atmıştım.) O dönemde averaj kuralı olmadığı için üçüncü bir maç oynamamız gerekiyordu. Tarafsız bir sahada, Roma Olimpiyat Stadı'nda oynadık. Bu maç 2-2 berabere bitti. Gollerin birini ben attım, diğerini Suat Mamat. O dönemde uzatmalar ve penaltı gibi kurallar olmadığı için iş kuraya kaldı. Franko isimli bir çocuğun para atışı sonunda İsviçre'ye gitmek bize nasip oldu. İlk maçı Almanya ile oynadık. İlk golü atmamıza rağmen 4-1 yenildik. Çok da kötü oynamamıştık. Bunun acısını Güney Kore'yi 7-0 yenerek çıkardık. Gollerin üçünü ben atmıştım. Dünya Kupası finallerinde Türk Milli Takımı'nda bir maçta 3 gol atan tek futbolcuyum. Dolmabahçe Stadı'nda oynanan İspanya-Türkiye maçındaki kadroda kimler vardı? Kaleci Turgay, sağ bek Rıdvan, sol bek Basri, sağ haf Mustafa, santrafor Çetin, sol haf Rober, sağ açık Lefter, sağ haf Suat Mamat, santrfor Feridun, sol iç ben (Burhan Sargın), sol açık Coşkun. Teknik direktör kimdi? İtalyan Puppo Sandra... Nasıl hazırlanmıştınız? Beşiktaş'ta Şale Köşkü'nde kamp yapmıştık. Birbirimize iyice kenetlenmiştik. Finallerde oynamak Milli Takım'a nasıl bir hava vermişti? Bu rüzgârla iki önemli kupa kazanmıştık. 1955 senesinde Ordulararası Dünya Şampiyonası finalini Roma Olimpiyat Stadı'nda oynadık. Rakip İtalya'ydı. 2-1 mağlup durumdayken ben peş peşe iki gol attım. 3-2 galip gelerek Ordulararası Dünya Şampiyonu olduk. 1956'da İran'da düzenlenen İslam Oyunları'nda, futbol şampiyonu olduk. Burada da çok gol attım ama dakikalarını ve sayısını hatırlamıyorum bile... Fenarbahçe'den bir başka takıma geçtiniz mi? Evet... Adaletspor'a gittim. Niye gittiğimi anlatmayacağım, ayıp olur. Maalesef vefa yok. Adalet'te oynadıktan sonra ayıp olmasın diye geri çağırdılar. Jübilenizi ne zaman yaptınız?.. Jübile falan yapmadım. 1960 yılında futbolu bıraktım. İlk transferinizde ne kadar para aldınız? Ankara'dan geldiğimde 3 bin lira almıştım. Adaletspor'dan geri dönerken 10 bin lira vermişlerdi. O günlerde Gündüz Kılıç beni Galatasaray için çağırıp; "Kasamızda 17 bin 500 lira var. 2 bin 500 lira da Rafet Kesim verecek. Toplam 20 bin liraya seni almak istiyorum" demişti. Ama 10 bin liraya Fenerbahçe'de kaldım. Bu parayla nasıl değerlendirdiniz? Ticaret yapıyordum. Sermaye olarak kullandım. O zaman 10 bin liraya iyi bir ev alınıyordu. Futbolun dışında Fenerbahçe'ye ne gibi hizmetleriniz oldu? Fenerbahçe yönetiminde de 5 sene görev yaptım. Ferhan Devekuş'un çıkardığı Öz Fenerbahçe Dergisi'nde spor yazarlığı yaptım. Erol Simavi Hürriyet'te, Namık Ağabey Milliyet'te yazı yazmamı çok arzu ettiler ama nasip değilmiş... Burhan Sargın'ın künyesi Türk futbol tarihinin önemli futbolcularından biri olan Burhan Sargın, 1929 yılında Ankara'da dünyaya gelir. Futbola Ankara'da Hacettepe Kulübü'nde başlar. 1951 yılında Fenerbahçe'ye transfer olur. Daha sonra iki yıllığına Adaletspor'a geçer. İki yıllık ayrılıktan sonra tekrar Fenerbahçesine kavuşur. 11 defa A Milli Takım formasını giyer. Burhan Sargın, 1954 Dünya Kupası elemelerinde İspanya'yı 1-0 yeniğimiz hayati maçta golümüzü atan ve bizi finallere taşıyan kişidir. Dünya Kupası finallerinde Güney Kore maçında 3 gol birden atar. 1955 Dünya Ordulararası ve 1956 İslam Oyunları futbol turnuvalarında Türkiye'nin şampiyon olmasında büyük pay sahibi olur. Futbolu 1960 yılında Fenerbahçe'de bırakır. Atak futbolu, yırtıcılığı ve çabukluğu sebebiyle "canavar" lakabıyla tanınır. Milli Takım'a 8, Fenerbahçe'ye (4 yılda ve 172 maçta) tam 112 gol kazandırmıştır. Nerede Fener'in altyapısı? Türk futbolunun bugün geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Çok iyi durumdalar. 7-8 sene bir arada oynuyorlar, kamp yapıyorlar, bol bol yabancı takımlarla maç yapıyorlar. Bunlar büyük avantaj. Bizim zamanımızda 15-20 kişiyi çağırırlardı. Bugünkü gibi kamp da yapılmazdı, oynayıp dağılırdık. Avrupa takımlarında çok sayıda Türk var. Futbolcu kardeşlerimiz çok güzel transfer teklifleri alıyorlar. Eskiden tek tük futbolcumuz Avrupa'ya gidebiliyordu. Zira imkanlar sınırlıydı. Ben bir tek şeye üzülüyorum. Fenerbahçe'nin genç takımından yetişmiş ve Avrupa'da oynayan bir tek futbolcusu yok. Galatasaray ve Beşiktaş'ın var. Halbuki bizim zamanımızda milli takım denildiği zaman en az 6-7 tane Fenerbahçeli oyuncu bulunurdu. 1954 Dünya Kupası elemelerine bakarsanız, benim dışımda Feridun, Lefter, Basri, Naci, kaleci Şükrü'nün Fenerbahçeli olduğunu görürsünüz. Basri hırs abidesiydi Dünya Kupası finallerine katılmadan önce tarihe geçeceğiniz aklınıza geliyor muydu? Hayır, sadece benim değil, hiçbir arkadaşın aklından bile geçmiyordu. Ama bazı arkadaşların bizi dışlaması hepimizi kamçıladı. "Madem ki bu işi yapıyoruz en iyisi olsun. Para pul yok ama şanımız şöhretimiz var" dedik. Futbol hayatınızda unutamadığınız bir anı var mı? Siz sorunca gözümün önüne geldi. Burada oynadığımız İspanya maçında 1-0 galip durumdayken sürekli bastırıyorlardı. O zaman İspanya kadrosu dillere destan oyunculardan kuruluydu. Ben de sol iç oynuyordum. Defansa yardıma gitmiştim. Sonra bir ara karambol oldu, Basri bana "Geri gel, geri gel" diye bağırıyor. Yüzüne baktığımda şaşırmıştım. Zira Basri'nin gözleri hırstan kan çanağına dönmüştü.