Zaferlerin sesi Yalçın

A -
A +

Dünya kupası... Bu iki söz bir araya gelince bütün futbolseverlerin içi bir hoş olur. 2002'de milli takımımızın başarıyla son bulan macerası esnasında, memleketimizde yaşanan heyecan fırtınasını anlatmaya gerek yok... Hop oturup hop kalktığımız o günlere döndüğümüzde, Türk Milli Takımı'nın son derece kritik olarak nitelenen maçlarını anlatan genç bir spikerle karşılaşırız. Adı Yalçın Çetin. Hasan Şaş'ın 44. dakikada bizi şaşırtıp ve sevindiren, ancak makus talihimizi yenemeyerek yenildiğimiz Brezilya maçını, farklı bir skorla gruptan sıyrılıp ikinci tura çıktığımız Çin Halk Cumhuriyeti maçını, Millilerimizin ölüm kalım mücadelesi verdiği, İlhan Mansız'ın altın golüyle çıldırdığımız unutulmaz Senegal maçını ve artık son noktayı koyup, turnuvada üçüncülüğümüzü ilan ettiğimiz Güney Kore maçını dinlediğimiz ses onun sesidir. "Ben küçüklüğümden beri spor spikeri olmak istedim" sözünü sarf ederken, amacına ulaşmanın sevincini bugün hâlâ gözlerinde görebilmek mümkün. Genç kuşak spor spikerleri içinde sivrilen bir isim olan Yalçın Çetin, Dünya Kupası eleme maçlarını anlatabilme şansını yakaladığı için de meslektaşları tarafından gıpta edilen birisi... Gözü yükseklerde falan değil. O sadece ve sadece, konuşurken dikkatle kullandığı düzgün Türkçesi ve akıcı üslubuyla gerçekleştirdiği idealine saygıda kusur etmemeye çalışıyor. Sorduğum her soruyu açık yüreklilikle cevaplayan genç spor spikeri, bir tek hangi takımı tuttuğu konusunda ser verip sır vermedi. „ Spor spikeri olmasaydınız ne olurdunuz? Böyle bir lükse sahip değildim. Zira küçüklüğümden itibaren yalnızca maç anlatmak istedim. Ben polis çocuğuyum. Ancak ne babamdan etkilenip polis olmak, ne de bir çok çocuğun hayalini süsleyen mesleklerden avukat, doktor veya bir mühendis olmak istedim. Kendimi bildim bileli spor hayatımın içinde olmuştur. Ara ara amatör olarak da çeşitli branşlarda spor yaptım. 7 yaşındaydım ve ben bu işi yapmayı kafama koymuştum. O zaman TRT tek kanaldı ve benim hedefim o kuruma girebilmekti. Şükür ki 1992'de TRT'nin açtığı sınavlara girdim ve kazandım. „ Tek idealim maç anlatmaktı dediniz. Peki sizin için neredeyse hayati önem taşıyan bu sınavı kazandığınızı öğrendiğinizde ne hissettiniz? 1992 yılında, TRT'nin açtığı sınavı kazandığımı duyduğum andaki sevincimi gerçekten fotoğraflamanızı isterdim. Evde Türkiye-San Marino maçını seyrediyorum. Maç 19 Mayıs Stadı'nda, dakika 85 ve 1-1'lik beraberlikle karşılaşma devam ediyordu. Maç çok coşkulu ve heyecanlıydı. O sırada meslektaşım Erdoğan'dan "Sınavı kazanmışsın" diye bir telefon geldi. Ben maçı falan bıraktım ve evden dışarı fırlayıp sokakta avazım çıktığı kadar bağırdım. Çıldırasıya sevinmiştim. Bir de son beş dakikada üç gol atıp, San Marinoyu 4-1 yenince keyfim iyice yerine gelmişti. Kuruma başladığımın onbeşinci günü dediler ki "Sen Çanakkale'ye gidiyorsun. Türkiye Kupası'nda Dardanelspor-Ankaragücü maçını anlatacaksın." Kurs döneminde ara ara ağabeylerimizle maç anlatıyorduk. Fakat bu maç, benim dinleyicilere tek başıma anlatacağım ilk maçtı. „ Peki ilk maçta heyecan durumun nasıldı? Heyecandan ziyade, ben size anlattığım ilk maçın enteresanlığından bahsetmek isterim. Dardanelspor- Ankaragücü karşı karşıya. Deminde söylediğim gibi maç Çanakkale'de. Merkez yayında Barbaros Talı var. 90 dakika bitiminde durum 0-0 ve maç uzatmaya gitti. Yanılmıyorsam aylardan Şubat ve kar sebebiyle Bartınspor-Galatasaray karşılaşması geç başladı. Benim anlattığım maç, oynanan dokuz karşılaşmadan uzayan tek maç olarak devam ediyor. Uzatmalarda Barbaros ağabey merkezden "Sakin ol, iyi gidiyor" diye bana telkinlerde bulunuyor. Ve nihayet 96. dakikada Dardanelspor bir atak geliştirdi ve Necmi topu ağlara gönderdi. Kurallara göre uzayan bir maçta kim golü atarsa, galibiyet o takıma ait oluyor ve maç sona eriyor. Ben, "Necmi'nin attığı altın golle Dardanelspor karşılaşmayı 1-0 kazanıyor ve Türkiye Kupası'nda bir üst tura yükseliyor" deyip pası merkeze attım. Bu arada basın tribününde "Golü atan Necmi değil, Nedim'miş" şeklinde bir diyalog gelişti. Ben merkeze bağlanarak "Golü Nedim atmış, Necmi değil" dedim. Barbaros ağabey "Tamam Yalçıncığım, yayına gir ve düzeltmeni yap" dedi. O sırada geç başladığı için Bartın-Galatasaray maçı devam ediyor. Merkez bana pas attı. Ben "Sevgili dinleyiciler özür diliyorum, golü atan Necmi değil, Nedim'miş" dedim, sonra çantamı ve eşyalarımı topladım. Aşağı doğru inerken birileri "Golü Nihat atmış" dedi. Benim şanssızlığım gol pozisyonu esnasında, kale önünde dört Dardanelsporlu, bir o kadar da Ankaragücü oyuncusunun olması. Kış şartlarını da göz önüne aldığınızda, bu karışık durum iyice içinden çıkılmaz bir hal aldı. Neyse ben hemen Dardanelspor'un soyunma odasına koştum. "Golü kim attı?" diye sordum. "Nihat attı" dediler. Nihat'ı buldum ve "Golü sen mi attın" diye sordum", bana "evet" cevabını verdi. Barbaros ağabeye "Golü atan Necmi değil, Nedim de değil, Nihat'mış" dedim. Şimdi düşünüyorum da o andaki halim perişandır herhalde. Barbaros ağabey "Olur böyle şeyler. Yayın sende toparla" dedi. Bir özür daha dileyerek girdim yayına ve "Gittim kendisine bizzati sordum. Emin olun bu son düzeltmemdir. Golü atan Nihatmış sevgili dinleyiciler" anonsuyla yayını kapattım. „ İnanılmaz bir deneyim. Hazır ilginç olaylardan bahsetmişken yaptığınız ve unutamadığınız bir gaf varsa onu da alabilir miyiz? Finlandiya'nın HC Helsinki takımı Beşiktaş'la oynuyor. Meslekte daha çok yeniyim. Helsinki'den Conerva isimli bir futbolcu 30. dakikada sarı kart gördü. Bende Conerva'nın yanına sarı kart gördüğü için sarı yazdım. Ve maç boyunca bu futbolcuyu, "Conerva-sarı" diye anons ettim. Bunu fark ettiğimde maçın 85. dakikasına gelinmişti. Bu meslekte en ufak aksamalar bile düşünün nelere mal oluyor. Başıma gelen bu olay bana iyi bir ders oldu. Sonrasında en ufak detaylarda dahi temkinli davranmayı kendime düstur edindim. „ Hangi takımı tutuyorsunuz? Bir takım tutuyorum. Fakat bunu aleni olarak söylemek istemiyorum. Çünkü Türkiye'de "O zaten o takımı tutuyor" imajı var. Defalarca tuttuğum takımın maçlarını anlattım. Bunun içerisinde rakip takımın kazandığı, tuttuğum takımın yenildiği maçlar da var. Bize kurumda ilk öğretilen tarafsızlık. Doktorların Hipokrat yemini gibi, biz spor spikerleri de bu tavrı benimsemeliyiz. Eğer ben tuttuğum takımın taraftarı gibi anlatırsam, sadece o camianın gözüne girerim. Hani tarafsızlık? Öte yandan diğer takımların milyonlarca taraftarı ne olacak? „ 2002'deki Dünya Kupası eleme maçlarından hangilerini siz anlattınız? Brezilya ile karşılaştığımız ve 2-1 mağlup olduğumuz maçı anlattım. Gruptan çıktığımız Çin maçını, İlhan Mansız'ın altın gollüyle kazandığımız Senegal maçını ve 3-2 Güney Kore'yi yenip turnuvada üçüncü olduğumuz maçı yine ben anlattım. „ Bu maçlardan hangisi sizi daha çok etkiledi? Her biri çok önemli ve heyecanlı maçlardı. Yalnız unutamadığım maç anlarından biri, Senegal maçında İlhan'ın altın golünden sonra Ömer Üründül'le birbirimize sarılıp ağlayışımızdır. Ömrüm boyunca o günleri unutamam. Benim yaşadıklarım dilerim bütün meslektaşlarıma da kısmet olur. Ayrıca oradaki sportif başarının yanı sıra yaşadığımız duygusal anları da unutmam mümkün değil. Ben üçüncülük maçında Güney Koreliler'in Türk bayraklarını büyük bir sevinçle nasıl salladıklarını gördüm. Maçtan sonra Güney Koreli ve Türk futbolcuların nasıl sarmaş dolaş olduklarını gördüm. Bizden binlerce kilometre uzaklıktaki Güney Koreliler'in bizi ne kadar sevdiğinin ortaya çıktığına şahit oldum. Bizlere söylenen "Sizin dedeleriniz, atalarınız bizim topraklarımız için kanlarını döktüler" şeklinde... Görev gereği bir çok defa yurt dışına gittim. Onlar gibi sevimli, cana yakın ve geçmişine sahip çıkan başka bir ülke insanıyla karşılaşmadım.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.