Liverpool'u elemiş Türk

A -
A +

Sesiyle zihnimize yer etmiş, anlatım tarzıyla diğer meslektaşlarından kendini ayırt eden bir spor spikeri Ümit Aktan... . 1949'da Nazilli'de doğan Ümit Aktan'ın hayatı, spor spikerliğine başlayana dek İstanbul'da sürmüş. Bir "68 kuşağı" o... Gençlik döneminin karmaşık ortamına rast gelmesi, mesleği için hedeflediği hayalleri tamamen değiştirmiş. Zira dokuz yıl yatılı okuduğu Galatasaray Lisesi'ndeki arkadaşları gibi, o da zamanın furyasına uyarak Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne gitmek istemiş. Fakat belki de bir evin bir oğlu olmasından dolayı titizlenen babası, eğitimi hususunda olanca ağırlığını koymuş. Ve Ümit Aktan'ı gönderdiği tatil dönüşü, henüz açılmış olan Marmara Üniversitesi gazetecilik bölümüne yazdırdığını müjdeleyerek karşılamış. Ümit Aktan'ın meslek hayatında babasının rolü bununla da bitmiyor. Baba Aktan üniversiteye devam ederken yine bir sürpriz yapıyor ve oğul Aktan'ı TRT'nin sınavlarına kaydettiriyor. Başarı gösteren Ümit Aktan için macera, işte bundan sonra başlıyor. Yayın hayatınız nasıl başladı? * TRT'de çalışıyordum. Bir milli maçta, hiç görevim yokken "Sahanın içinde beş dakika konuşup yayını açacaksın" dediler. "Eyvah! Ya nasıl konuşurum, kıyafetim müsait değil" dediysem de beni dinlemediler. Benim sadece konuşmamı, belki de yayına bile çıkmayacağımı söyleyerek rahatlamamı sağlamaya çalıştılar. O dönemlerde sahanın ortasında yürüyerek konuşmak diye bir şey yok. Henüz telsiz mikrofon bile icat edilmemiş. Neyse ben sahanın ortasında beş dakika konuşarak yayını açtım, bilgileri verdim ve kapattım. Meğerse Ankara'da Mehmet Barlas, Hıfzı Topuz ve İsmail Cem beni seyrediyorlarmış. Beni beğenmişler ve Ankara'ya gelsin demişler. Ben bunu seneler sonra Mehmet Barlas'tan öğrendim. Beni geçici görevle 15 günlüğüne bir poşetle Ankara'ya götürdüler. Ve o poşetle ben Ankara'da tam 8 sene kaldım. Gittiğimin ertesi akşamı beni ekrana çıkardılar. Spor Stüdyosu programı daha yeni başlıyordu. Tansu askere gidiyormuş. Beni ekrana bir attılar. Atış o atış. Hâlâ bakıyorum arkamdan kim itti beni diye. Bir babamı, bir İsmail Cem'i buluyorum... Peki ilk maça gelelim. * Tarih 17 Şubat 1973. Yer İnönü Stadı. Vefa-Mersin İdman Yurdu maçı. Yanımda Necati Karakaya var. Bana "Yayını iki dakikalığına sana vereceğim" dedi. Tabii ki çok heyecanlandım. Ben konuşmaya, iki dakika sonra kurtulacağım bu işten duygusuyla sıkı sıkıya sarıldım. Necati Karakaya baktı attığı denizde boğulmuyorum, sırtıma vurarak "Devam et' dedi. Ara ara yayını benden aldı. Fakat bana verilen yayın süresi o maçta, iki dakikadan bayağı fazla oldu. Renkli ve nevi şahsına münhasır bir anlatım tarzınız var. TRT'de çalıştığınız dönemlerde kullandığınız bir sözden veya tabirden dolayı ceza aldınız mı? * Yok, herhangi bir ceza almadım. Fakat Ankara'da oynanan Türkiye-Finlandiya maçında bir olay başıma geldi. Maç tempolu bir maçtı. Tuncay, bir ara topu kaptı gidiyor. Tuncay topu sürerken, "Tuncay gole gidiyor! Tuncay bomboş ilerliyor, hadi Tuncay, bu olsun Tuncay!" diye bir laf ettim. Bu laf maçın gürültüsüyle arada boğulmuş. Ben zaten maç anlatırken kendimi kaybederim. Masaya çıkarım. Camlara vururum. Kalem kağıt ne varsa adeta havada uçuşur. Biri gelip de adımı sorsa, kafamı toplayıp cevap bile veremem. İşte böyle heyecanlı bir anda "Bu olsun, bu olsun" diyorum. Bana gıcık olan bir milletvekili kuruma telefon açmış. "Bu maçı anlatan kimdir? Ay-yıldızlı formaya yuh olsun dedi. Bu söz ay-yıldıza hakarettir" diye. Bunun üzerine maç deşifre edildi. Bantı bilirkişi inceledi. Sonuçta "Bari bu olsun" dediğim ortaya çıktı. Fakat aklanmam tam bir ay sürdü. Söylediğim bu cümle "yuh olsun" diye değerlendirilseydi, belki de uzunca bir süre görevden uzaklaştırılacaktım. Hangi takımı tutuyorsunuz? * Galatasaraylıyım. Ben Galatasaray Lisesi'nde okudum. Okul takımında dört sene futbol oynayıp, Galatasaray'ın genç takımda da iki sene kaptanlık yaptım. O zamanlar rahmetli Metin Oktay ağabeyimin kramponlarındaki Ali Sami Yen Stadı'nın çamurlarını, biz genç takımın oyuncuları silerdik. Hatta aramızda kapışırdık. Sen sileceksin ben sileceğim diye. Eee ayakkabıyı atan Turgay Şeren, Coşkun Özarı, Metin Oktay gibi büyük ustalar olunca, haliyle bir karışıklık yaşanırdı. Fakat içimdeki Galatasaray sevgisi ne kadar büyük olursa olsun, takımım için hiçbir zaman "Yensin de nasıl yenerse yensin" demem. Galatasaray'ın oynadığı derbi maçlarda kendinizi nasıl kontrol ediyorsunuz? * Konsantre olduğunuz zaman gözünüz ne Fenerbahçe, ne Galatasaray görür. Hatta geçen sene Fenerbahçe'nin Galatasaray'ı 6-0 yendiği maçı ben anlattım. O maçtan sonra radyoya gelen mesajları da hâlâ saklarım. Bir çok Fenerbahçeli, "Aman Ümit ağabey sen bize şans getirdin, bundan sonraki bütün maçlarımızı sen anlat" derler. Çoğu kişi kimi zaman Galatasaraylı olduğuma inanmaz bile... 32 yıllık meslek hayatınız boyunca işinizin başındayken, sizinle veya bir yakınınızla ilgili beklenmedik bir haber aldınız mı? * 1980 Moskova Olimpiyatları sırasında televizyonda boks maçlarından birini anlatacaktım. O gün Teofilo Stevanson ve Rus Piyotr Zaef'in maçı var. Bu maç herkesin merakla beklediği olimpik bir olaydı. Yayına girmeden birkaç saat önce Çetin Çeki'den babamın vefat ettiğini öğrendim. Üç buçuk saat yayın yapmam gerekiyordu. Zira benden başka maçı anlatacak kimse yoktu. Çetin ağabey beni göndermek için uçak araştırmış, ancak iki gün sonraya bulabilmiş. Telefonda annemle konuştum. "Biz her şeyi hallettik. Yarın babanı defnediyoruz. Sen hiç acele etme. Döndüğünde sen de görevlerini ifa edersin" diye beni rahatlatmaya çalıştı. Kendimi toplayıp yayına girdim. Ve içim katıla katıla üç buçuk saat maçı anlattım. Unutamadığınız bir maç veya maç hatırası anlatsanız... * İlker Yasin'le Liverpool-Mönchengladbach maçını anlatıyoruz. O dönem Ecevit'in tasarruf politikalarının uygulandığı bir dönem ve seyahatler kapalı. Dolayısıyla maçı yerinden değil, burada ekranda seyrederek anlatıyoruz. Maç da önemli bir maç. Durum Liverpool lehine 2-1 devam ediyor. Fakat bu skorla Liverpool tur atlayamıyor. Turu atlamak için skoru 3-1 yapması gerekiyor. Liverpool 85. dakikada atak yaptı. Bir top geldi ve kalenin arkasına yuvarlandı. Biz bu duruma İlker'le aut dedik. Pozisyon defalarca ekrana geldi. Neyse, biz Liverpolu eledik ve maçı bitirdik. Bizden sonra Can Akbel'in "Güne Bakış" programı vardı. Can Akbel maçla ilgili bir şeyler konuşmaya başladı."Sevgili izleyiciler, Liverpool-Mönchengladbach maçını 3-1 Liverpool aldı ve tur atladı" şeklinde. Biz İlker'le "Aman ne yapıyorsun?! Şimdi anlattık, maçı 2-1 bitti" dedik. Can Akbel bize Ajans France Press'in haberini gösterdi. Maç 3-1 bitmiş. Meğer bizim aut dediğimiz top gol olmuş. Pozisyon defalarca ekrana gelince, başlama vuruşunu da görememişiz. Çünkü maçı yerinden değil, ekranda gördüğünüz kadarıyla anlatıyorsunuz. Baktılar böyle olmayacak. Bir süre sonra seyahatlerin tümünü açtılar. Moskova Olimpiyatları sırasında yayına girmeden birkaç saat önce Çetin Çeki'den babamın vefat ettiğini öğrendim. Benden başka maç anlatacak kimse yoktu. Telefonda annemle konuştum. "Biz her şeyi hallettik. Yarın babanı defnediyoruz. Sen hiç acele etme. Döndüğünde sen de görevlerini ifa edersin" diye beni rahatlatmaya çalıştı. Kendimi toplayıp yayına girdim. Ve içim katıla katıla üç buçuk saat maçı anlattım. Halit Ağabey'i susuz bıraktım Bu meslekte feyz aldığınız, öncü olarak gördünüz bir isim var mı? * Bu soruyu bir anımı anlatarak cevaplamak isterim. 1974 Dünya Kupası. Almanya-Polonya maçı. Halit ağabeyle birlikte maçı anlatacağız. Ancak anormal bir şey oldu. Haziran ayının ortasında sağanak halde yağmur başladı. Maçın başlaması gecikti. Ankara'yla da devamlı bağlantı halindeyiz. Ankara diyor ki; "Yayındasınız, konuşun, oyalayın, her an başlayabilir" diye. Baktım iş sarpa sarıyor. Ben de bir panik hali. Çünkü maçın ne zaman başlayacağı bile belli değil. Halit ağabeye "Bunu senden başka kimse yapamaz. Sen bunu götürürsün. Maç başlasın beraber gireriz" dedim. Halit ağabey de "Sen git bir su getir. Sen de buralarda ol, arada paslaşırız, birbirimizle konuşa konuşa götürürüz" dedi. Bu arada itfaiye sahadaki suyu boşaltmaya çalışıyor. Ben de serde biraz haytalık mevcut. Tabii ki, Halit ağabeyinin bana olan çok sevgisi ve düşkünlüğünü de biliyorum. Ben fırsat bu fırsat deyip su alma bahanesiyle oradan sıvıştım. Halit ağabey maç başlayana kadar futbolcusuz sahayı tam 42 dakika anlattı. Hem de istediği sudan mahrum kalarak. Peki bu anlamda Halit Kıvanç için ustanız diyebilir miyiz? *Elbette. Halit ağabey çok büyük usta. Halit ağabey, ne Necati Karakaya'dır, ne Orhan Ayhan'dır, ne Ümit Aktan'dır, ne Ercan Taner'dir. Halit ağabey başka bir şeydir. Türkiye Cumhuriyeti için Atatürk neyse, aynı değere koymuyorum ama, aynı formata bakıp branşlaştığımızda, Halit ağabey buysa, daha Halit ağabeyin branşında İsmet İnönü ve Kâzım Karabekir yok. Bizler onun yanında miralay bile olamayız. İlklerin adamı Ümit Aktan Türkiye'nin önde gelen spikerlerinden biri... Ve bir çok özel televizyonda ilk maç naklen yayınında onun sesi var. Star, TGRT, atv, Kanal D bunlardan bazıları... Aktan, Zehra Yücebulut'la birlikte girdiği TGRT FM stüdyosunda meslek hayatının bir özetini yaptı.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.