Bir insanın bulunduğu yaştan iki, bilemediniz üç yaş genç göstermesi gayet normaldir. Ama 20 yaş genç gösteren bir insana rastladınız mı şaşırırsınız. Suat Mamat şu anda 73 yaşında. Ama bir dönemin futbol estetisyeni taş çatlasın 50-55 göstermekte... Eski fotoğraflarına bakıp da kıyas yaptığınızda yağız teni, atletik fiziği, enerjisi ve dinamizmi hiç değişmemiş gibi... Şimdilerde pek moda olan uzun yaşamanın sırlarını, genç kalmanın püf noktalarını taaa 1950'li yıllarda çözmüş. Futbolculuğu döneminde şimdiki kulüp yöneticilerinin çok hoşuna gidecek şekilde bir hayat sürmüş. Öyle sigara içeyim, alkol kullanayım, yok gezeyim tozayım olaylarına hiç girmemiş. Kendi deyimiyle spor için sportmence yaşamış. Bir İstanbul akşamında yolunuz Kireçburnu, Tarabya tarafına düşerse, Suat Mamat'la karşılaşma şansınız çok yüksektir. Her gün "en kötü alışkanlığım bu" dediği ve yanına aldığı piposuyla Kireçburnu'daki evinden çıkıp Tarabya'ya kadar yürüyor. Eve otobüsle döndüğünü sanmayın. Aksine, geri dönüş yolunu "koşarak" tamamlıyor bu ihtiyar delikanlı. Meşin yuvarlakla ne zaman tanıştınız? Çocukken tanıştık. Doğma büyüme Bakırköylü'yüm. Bakırköy'de oynuyordum. Sonra 16-17 yaşlarında o dönemin ikinci lig takımlarından Yedikule Demirspor'da oynadım. 18-19 yaşlarında Sümerspor'a geçtim. Oradan askere gittim. Karagücü'nde oynadım. Karagücü'nün kaptanlığını yaparken şampiyon olduk. Galatasaray idarecileri beni Karagücü'nde oynarken seyretmişler. Zaten ben de Galatasaraylıydım ve oraya gitmek istiyordum her zaman için. 1952'de tezkere alınca asker elbisesi içinde Galatasaray'a geldim. Beni götürdüler Beyoğlu'nda Mayer diye bir mağazada giydirdiler. 175 lira maaşla Galatasaray'a bağladılar. Profesyonel olduğunuzda ne kadar transfer ücreti almıştınız? Yanlış hatırlamıyorsam 1953 yılındaydı ve 50 bin lira almıştım. Öyle fazla bir para değildi. Benim zamanımdaki futbolcular eğer bu zamanda olsaydı, kulüpler para yetiştiremezlerdi. Lefter, Metin Oktay, Basri gibi futbolcular ki futbolun virtiözleriydi. Yöneticiler banka soysalar yetiştiremezler. Galatasaray sevdasındaydınız. Galatasaray'a gidince çok mutlu oldunuz ama bir de Beşiktaş maceranız var. 1963 yılında şampiyonluk için oynuyoruz. Son iki maçımız kalmıştı. İstanbulspor maçında berabere kaldık. O dönem çok iyi bir kadrosu vardı İstanbul'un... Pazartesi günü kulübe gittiğimde bir levha asmışlar. Üzerinde de "Suat Mamat 15 gün izinlidir" diye... Coşkun Özarı antrenör, Gündüz Kılıç da menejerdi. Şaşırdım. Takımın en iyi oynayan adamı bendim ama kondisyonu iyi değil diye 15 gün izin vermişler. Ben de gittim hastaneden 1 aylık rapor aldım. İlginçtir, beni takımdan kesen Coşkun Özarı, ben kaptanken benim arkamda maça çıkardı. Sonra antrenör olunca beni takımdan kesti. Maç oluyor beni yedekte oturtuyorlardı. Son maçımız Beşiktaş'laydı. O arada Beşiktaş ve Fener idarecileri her gün "Bize geleceksin" diye davet yapıyorlar. Üstelik önümüzde Beşiktaş maçı var ve Kilyos'ta kampa girmiştik. Rahmetli Ergun ile aynı odada yatıyordum. Turgay Şeren geldi. Kolumdan tutup beni Coşkun'un odasına soktu. Kaptan olduğu için yüksek perdeden "Suat oynayacak" dedi. Coşkun Özarı "Ben bugüne geldimse prensiplerimle geldim" diye karşılık verince Turgay parladı; "Suat ile bir alış-verişin varsa çık dışarıda paylaş kardeşim. Suat oynayacak" diye bastırdı. İnanır mısınız Beşiktaş maçını adeta tek başıma aldım ve şampiyon olduk. Herkes şampiyonluk turu atarken ben ayakkabılarımı çıkardım, ağlaya ağlaya duşa girdim. Sonra kupayı getirip bana verdiler. Sonrasında Fener'i de 2-1 yendik. Maçlar bitmiş, transfer günü gelmişti. Bazı şeyleri açık açık konuşmak gerekiyordu. Kulübe gittim; "Bana ne veriyorsunuz?" dedim. 50 bin lira veriyorlardı. Metin'e 100 bin lira veriyorsunuz, bana 50 bin lira... Ben bu takımın köpek gibi koşturan insanıyım. Kabul etmiyorum dedim. Ama Galatasaray'dan kopmak istemiyorum. Bana bir kat alırsanız olur diye ilave ettim. Ama olmadı... Beşiktaş'a incitildiğiniz için mi gitmiştiniz? Elbette. Yoksa Galatasaray'dan ayrılmam için bir sebep yoktu. Ben daha uzun süre oynardım Galatasaray'da. Beşiktaş bana 85 bin lira verdi. 4 sene Beşiktaş'ta oynadım. 2 sene şampiyon olduk. Beşiktaş'ta mutlu muydunuz? Mutluydum. 1963'de Almanya'da Stuttgart'ta bir maç oynadık. 3-0 yenilmiştik ama 1954'teki milli kadrodan tanındığım için Avrupa karmasına seçildim. Yurda döndüğümüzde Beşiktaş-Hacettepe maçında rövaşata atarken kolum altımda kaldı ve kırıldı. Bu sebeble de karmaya katılamamıştım. Rövaşatalarınız ünlüymüş. Bu kabiliyet doğuştan mı çalışarak mı elde edildi? O dönemde İstanbul'a haftada bir Brezilya takımları gelirdi. Ben onları seyrederdim. Brezilyalıların futbola estetik katan hareketleri vardı. Sonra basketbol salonuna gider kendi kendime çalışırdım. Bu sırada elde ettim bu melekeyi. Ancak doğuştan bir kabiliyet olmazsa meleke açığa çıkmıyor. Eğer bir kabiliyet varsa o da çalışmadan ortaya çıkmıyor. Örnek aldığınız kimse var mıydı? Hiç olmadı. Benden iyisini tanımıyordum. Bugünkü kuşakta tarz olarak size benzeyen biri var mı? Hiç kimseyi göremiyorum. Sadece bana değil, Lefter, Metin, Can Bartu'nun tarzına benzeyen birini de göremiyorum. Gerçi çok teknik futbolcular var. 1954 Dünya Kupası finallerinde Almanya'ya attığınız bir gol var. Herkes o golün güzelliğinden bahsediyor. Ama ben o günleri ve o golü ilk ağızdan dinlemek istiyorum. Eleme maçlarında önce ağabeylerimiz İspanya'da 4-1 yenilmişti. Rövanş maçını İstanbul'da oynamıştık. Burhan'a bir pas attım, ayağının içiyle vurdu gol oldu. Maçı 1-0 kazandık. Bu sefer Roma'da oynadık. İlk golü yine ben attım. Herkes İspanyolların finallere çıkacağından o kadar emin ki her yerde İspanya bayrakları, her yerde İspanyolca yazılar dolu. Ama finallere biz katıldık ve İsviçre'ye gittik. İlk maçı Almanya ile oynayacağız. Bana bir gazete getirdiler; baktım, "Suat'a dikkat" diye yazıyordu. Almanya maçına çıktık. Maçın hemen başında ikinci dakikada 4-5 Alman'ı çalımlayarak tespih tanesi gibi dizdim ve bir şut attım. Gol olmuştu. Ancak sonra 4 tane yedik. Zira 15 dakikalık bir eforumuz vardı. O eforu da sarf ettik. Ondan sonra da yürümeye başladık. Zira antrenman yapma alışkanlığımız yoktu. Kampa giriyor muydunuz? Giriyorduk ama düzenli bir antrenmanımız yoktu. Çamur içinde çalışıyorduk. Çim sahaya çıkınca şaşırıyorduk. İsviçre'de bunun acısını çektik. Ama Güney Kore karşısında gol şov yapmışsınız... Güney Koreliler'in o dönemde çok ilginç bir taktiği (!) vardı. Yorulan oyuncu saha kenarında oturuyordu. 7-0 yenmiştik. Daha da atabilirdik. Bir sonraki maç Almanya ileydi. Ancak ben hastalandım. Tansiyonum düşmüştü. Turgay da oynamayınca maçı 7-2 kaybetmiştik. O dönemde her futbolcunun bir lakabı varmış. Sizin lakabınız Çingene imiş. Neden böyle demişlerdi? Bu lakabı bana takan Fener taraftarlarıydı. Fenerliler beni hiç sevmezdi. Hoş, ben de onları sevmezdim. Rahmetli annem radyoda dinlemiş. "Oğlum Çingene diye kime bağırıyorlar?" derdi. Anne bana bağırıyorlar, derdim. Çingeneye de benzesem bari... Gerçi biraz esmerdim ama... Taraftarlarınızla aranız nasıldı? İyiydi... Beni de çok severlerdi. Ama şimdiki taraftar o günlerde nerede?.. Bir de gol atınca şimdiki gibi ilginç sevinmeler yoktu bizde... Biz orta saha oyuncusu olmamıza rağmen çok gol atardık. Solda Kadri Aytaç, sağda ben, ortada Metin Oktay oynuyorduk. Bütün topları Metin'e taşırdık. Bugün Avrupa'da hiçbir takımda böyle orta saha yoktur. Orta sahada oynayanlara bakın bir sezonda kaç gol atabiliyor? En fazla 5-6 gol... Ama biz 14-15 gol atıyorduk. Ayrıca geriye dönük de oynuyorduk. Turgay'ın önünden top çıkarırdık. Takım arası arkadaşlıklarınız nasıldı? Maalesef iyi değildi. Metin Oktay'ın arkadaşları başkaydı. Bana uymuyordu. Zira ben saat 10 oldu mu sütümü içer yatardım. Onlar barlarda gezer, içerlerdi. Ben ne sigara, ne içki içerdim. Bir kez bira içtim. O da Beşiktaş'a transfer olduğumda kederlenmiştim. Beşiktaş'a gitmeniz sizi çok mu etkiledi? Galatasaray'a 12 senemi vermiştim. Galatasaray'ın hastasıydım. Beni takımdan koparmaları çok zoruma gitmişti. Beşiktaş'tan sonra Vefa'ya gittim. Ali Sami Yen'de Galatasaray'a karşı oynarken 35 metreden vurdum. Kalecinin bacak arasından gol oldu. Ne yalan söyleyeyim, zoruma gitmişti. Beşiktaş'a gittiğinizde Galatasaray taraftarının tepkisi nasıl olmuştu?.. En ufak bir sitemde bulunmadılar. O günkü seyirci gerçekten centilmendi. Düşünebiliyor musunuz, Galatasaraylılar, Fenerliler, Beşiktaşlılar beraber otururlardı. Bana kızınca Çingene diye bağıran Fenerliler, güzel futbolumu ve gollerimi görünce alkışlar ve tempo tutarlardı. Biraz ailenizden bahsedebilir misiniz? Karımı kaybedeli 1,5 sene oldu. Çocuklarım var. Oğlumun ismi Suat, kızımın ismi Günsu... Günsu adı nereden gelir bilir misiniz? Fener'i 2-0 yendiğimiz maçta ilk golü Güngör, ikinci golü ben atmıştım. O gün kızım doğunca Güngör'ün Gün'ü ile Suat'ın Su'sunu birleştirdim Günsu oldu. Çocuklarımın ikisi de sıkı Galatasaraylı... Hele kızım eskiden devamlı olarak Galatasaray'ın bütün şampiyonluk maçlarına giderdi. Maç ister İngiltere'de, ister Moskova'da olsun koşardı. Damadım da Galatasaray'da idareciydi. Kızımdan iki torunum var biri 19, biri 17 yaşında. Oğlumdan bir tane torunum var. Marmaris'te yaşıyorlar. Futbolu ne zaman bıraktınız? 1967-68 yıllarında 38 yaşındayken bıraktım. Ama futboldan kopmadınız... Evet 4 sene federasyonda çalıştım. 25 sene antrenörlük yaptım. Kırıkkale'yi, Balıkesir'i, Mersin İdmanyurdu'nu birinci lige çıkardım. Sarıyer'i çalıştırdım. Peki geriye dönüp baktığınız da eksik bulduğunuz bir tarafınız var mı? Evet. Bende ticari kafa yoktu. Galatasaray Kulübü'nün karşısında Şöhretler kıraathanesi isminde bir kıraathanem vardı. Şimdi kendin pişir kendin ye olmuş. Çok da iyi ciro yapıyordu. Antrenörlük hayatına başlayınca orayı yalnız bıraktım. Maalesef yürümedi. Mamat'ın künyesi 1930 yılında İstanbul'da doğdu. 1952-1963 yılları arasında Galatasaray forması altında futbol oynadı. Bu dönem içinde 3 İstanbul Ligi ve 1 Türkiye Ligi Şampiyonluğu yaşadı. 1964 yılında Beşiktaş'a, 1968'de Vefa'ya transfer oldu. Beşiktaş'ta 2 şampiyonluk yaşadı. Orta sahada çok başarılı bir futbol sergileyen Suat Mamat vücut yapısı, futbol bilgisi, tekniği ve maçlara hazırlanışıyla mükemmeldi. Sahalardaki ritmik hareketleri takdire değer, estetik hareketleri zevkle seyredilirdi. 26 kez A Milli Takım'da görev alan Suat Mamat'ın 4 golü vardır. Bu gollerin 3'ünü 1954 Dünya Kupası finalinde atmıştı. 1968 yılında aktif futbolculuğa veda etti. Ancak futboldan kopamadı ve pek çok takımda teknik direktörlük yaptı. Bir çok Anadolu takımını da birinci lige çıkartmayı başardı. Türkiye Futbol Federasyonu'nda da yakın zamana kadar Genç Milli Takım'da idareci olarak çalıştı. Metin Oktay bugün oynayamaz Metin Oktay'a çok gol attırdığınızı biliyoruz. Onun futbolu hakkında neler diyeceksiniz? Yanlış hatırlamıyorsam 1956-57'de Galatasaray'a geldi. İlk geldiği günlerde bana Suat abi diyordu. İkinci sene Suat dedi. Üçüncü sene hiçbir şey söylememeye başladı. Çünkü kutuplarımız ayrıydı. Çok iyi futbolcuydu. Zamanlaması harikaydı. Topa vuruşu çok iyiydi. Hava toplarını iyi karşılardı. Ancak bugün olsa oynayamazdı. Zira günümüz futbolunda durarak oynanmıyor. Metin bunu yapamazdı. Hareketli değildi. Daha çok ileride top beklerdi. Gelen topu çok iyi değerlendirirdi. Kadri, İsfendiyar, Küçük Ali ve ben ona sürekli pas verirdik. Hem golcü, hem kaleci Arada sırada kaleye geçtiğiniz de oluyormuş. Bir Ankaragücü maçı oynuyoruz. 2-1 galibiz. Turgay sakatlanınca beni kaleye geçirdiler. Dolmabahçe'de (İnönü Stadı) deniz tarafındaki kaledeydim. Auta giden topa uçarak yumruk vurunca korner oldu. Üstelik kornerden gelen top gol olmuştu. Beşiktaş'la yaptığımız bir maçta Turgay yine sakatlanınca kaleye beni geçirdiler. O dönemde Beşiktaş'ın fırtına gibi forveti var. Şenol-Birol-Gol tekerlemesi o dönemde çıkmıştı. 45 dakika kalede kalmıştım. Suat bu, nasılsa yer diye her taraftan şut atıyorlardı. Ama gol yemeden bitirmiştim maçı...