Mehmet Oruç

Adamın biri, Alâ bin Zeyyâd hazretlerine demiş ki: "Ben, dün gece seni rüyamda, cennette salınarak yürürken gördüm." Onun bu adama verdiği cevap da, "Şeytan, benden başka alay edecek bir kimse bulamamış mı? Ve şeytanın gözünde senden aşağı bir kimse yok mu ki elçiliğe seni seçmiş?!." der; bu şeytani rüyanın ibadetlerden alıkoymak için olduğunu anlar. İbadetlerinde hiç gevşeme olmaz.

İmam-ı a'zam hazretleri, bir gece rüyasında Peygamber efendimizin kabrini açmış, mübarek bedenine sıkıca sarılmıştı.

İslam büyükleri, Allah adamları, salih, iyi kimseler yanlış bir şey yaparlarsa rüyada ikaz edilir; yine yaptıkları güzel şeylerin doğruluğu bildirilerek teşvik edilirdi. Bu rüyaların bazıları yoruma ihtiyaç olmayacak kadar açık olur;

"Kadınların yılan doğurmaları, hayırsız evlât doğurmalarından daha iyidir. Bunun için bir şey isterken mutlaka hayırlısını istemelidir."

Geçmişlerin adını iyilikle yaşat ki, senin adın da iyilikle anılsın. İnsanların iyi bir isim bırakması, altın yaldızlı saray bırakmasından daha hayırlıdır...

En büyük zenginlik kanaattir. Fazla para fazla mal bazan iyi bazan fenadır.

Vücuda kan kalbden pompalanır. Müminin, arifin kalbinde iman, din kardeşi sevgisi, feyz bulunduğu, yediği helal olduğu için bunlar kalbin pompalamasıyla bütün vücuda dağılır.

Hazreti Ali, bir gün kabristana gitti ve; "Ey kabir ehli, size haberler getirdim. Bıraktığınız mallar mirasçılarınız tarafından paylaşıldı. Evleriniz başkaları tarafından dolduruldu. Hanımlarınız da başkaları ile evlendiler" dedi.

Hazreti Ali buyurdu ki: "Korkaklık, ihtiras ve cimrilik, Allaha karşı kötü zannın bir araya getirdiği kötü arkadaşlardır." Hazret-i Veheb buyurdu ki: "Kâfirliğin dört kaynağı, dayanağı vardır:

Hazret-i Ali buyurdu ki: "Sabrın îmândaki yeri, başın bedendeki yeri gibidir. Başsız beden olmayacağı gibi, sabırsız da îmân olmaz." Öfkeye karşı sabırlı olunmasını, yumuşak huyluluk gösterilmesini tavsiye etti.

Hazreti Yahya, İsa aleyhisselama sordu:

İbrâhim bin Edhem hazretleri, bir ara insanlardan uzaklaşarak bir mağaraya sığındı. Bu mağarada kalırken, insanlar onun hâlini anlamaya başladılar. Bu durumda, derhal mağarayı da terk etti ve Mekke-i mükerremeye doğru yola çıktı. Sahradan giderken bir zât ile karşılaştı. O zât kendisine İsm-i a'zam duâsını öğretti.

Bugün, üzerinde oturduğumuz bu topraklar ve mensubu olduğumuz İslamiyet onların hediyesidir. Bunun için, Osmanlıları her zaman hayır ile yâd etmemiz her şeyden önce bir insanlık vazifemizdir...

Hazreti Ali, Hendek Savaşında, bir düşman askerini alt edip, yere yatırdı. Kılıcını çekti.

Osmanlı Devleti'nin gönüllerde taht kurarak üç kıtaya yayılması, İslam ahlâkına sımsıkı sarılmalarının neticesidir. İslam ahlâkını o günün şartlarına göre en güzel bir şekilde sunmalarıdır...

Resûl aleyhisselâm şöyle buyurdu: Kimde şu üç haslet yoksa, îmânın tadını bulamaz: 1- Câhilin, câhilce hareketini savuşturacak bir yumuşaklık, 2- Kendisini harâmdan koruyacak bir takvâ, 3- İnsanları idâre edecek, onlarla iyi geçinecek bir ahlâk.

Hazreti Ali, "Öfke, tutuşturulmuş bir ateş gibidir. Her kim ki öfkesine hâkim olursa, onu söndürür ve her kim onu salıverirse, ilk yanan kendisi olur."

Önceki kavimlerden birinde bir adam vardı. Bu adam, doksan dokuz kişiyi öldürmüştü.

İslam büyükleri, affedici, hoşgörülü, sabırlı, merhametli kimselerdi. Özellikle de idareciler; devletin, milletin başında bulunanlarda bu huylar mutlaka olmalıdır.

Muhammed bin Ka'b el-Kurazî buyurdu ki: "Ev eşyanızdan biri kırıldığı zaman öfkelenmeyiniz. Çünkü sizin gibi onların da eceli vardır."