Hazret-i Hasan''la hazret-i Hüseyin henüz çocuk yaşta iken bir gün halife hazret-i Ömer''i ziyarete gittiler. Selam verip oturdular bir kenara. Ancak Halife işe öyle dalmıştı ki, fark etmedi onların girdiğini. Hatta selamlarını bile işitmedi. İşi bitince onları görebildi ancak. - "Ooo, siz mi geldiniz!" diyerek iltifat etti. Lakin üzgündü çocuklar. Sitemli bir eda ile mırıldandılar: - Girince selam vermiştik. Halife bunu duyunca çok üzüldü. - Çok meşguldüm çocuklar. Duymadım selamınızı. Ve kalkıp, bizzat yanlarına gitti. Onlar da kalkıp çok saygı gösterdiler Halifeye. Hazret-i Ömer onların gönüllerini alıp çağırdı hazîne memurunu. Hasan ve Hüseyin''i işaret ederek buyurdu ki: - Hazineden iki kıymetli elbise al ve getirip giydir bu güzel çocuklara. ? Memur başını eğdi - Başüstüne efendim. Ve koştu hemen. Birkaç dakika içinde iki güzel elbiseyle gelip giydirdi onlara. Hasan ve Hüseyin, neşe ve sevinç içinde babalarına koştular. Hazret-i Ali onları böyle görünce sordu: - Nereden aldınız bu cici elbiseleri? - Halîfe Ömer verdi babacığım. Hem de hazineden. Hazret-i Ali çok memnun olmuştu. Döndü oğullarına. - Pekâlâ, o sizi nasıl sevindirdiyse siz de onu sevindirin. - Nasıl sevindirelim babacığım? - Çok kolay. Resulullah Efendimizden duydum. Buyurdu ki: "Ömer, İslamın nuru, Cennet ehlinin ışığıdır". Koşup bu müjdeyi verin kendisine. Çocuklar koşup bu hadis-i şerifi okudular kendisine. "Kâğıt kalem getir!" Hazret-i Ömer öyle çok sevindi ki, seslendi hemen oğluna: - Abdullah! - Buyur babacığım. - Kâğıt kalem getir evladım! Onlardan duyduğu bu hadis-i şerifi yazdırdı o kağıda. Ve vasiyet eyledi: - Oğlum, ben öldüğümde, bu kağıdı kefenimin arasına koy. Ola ki yarın kıyamet gününde imdadıma yetişir. - Başüstüne babacığım. Vakta ki hazret-i Ömer vefat etti. Oğlu Abdullah bir sene sonra rüyada gördü kendisini ve sordu: - Bir senedir neredeydiniz babacığım? Buyurdu ki: - Öldüğüm günden beri hesap veriyordum oğlum. Ancak şimdi bitti. Çok şükür kurtuldum. - Nasıl kurtuldunuz babacığım? - Hani o yazı vardı ya, kefenime iliştirmiştin. O yetişti imdadıma.

