Ümeyye kâfiri, Müslüman olduğunu öğrendiği kölesi Bilal''e, akıl almaz işkenceler yaptı günlerce. Neden? İslamdan dönsün diye. Peki maksadına ulaşabildi mi? Hayır. Günlerce değil, binlerce sene uğraşsa da ulaşamıyacaktı maksadına. Yaptıkları kâr etmeyince, ayağına ip takıp, çıplak vücudunu çalılıklarda sürüttü ki, sivri çalı dikenleri yırttı bütün derilerini. Kanlar içinde kalıp, acıdan bayıldı. Ama o zalimde en küçük bir vicdan sızısı yoktu yine. Bir gün yine ateş gibi taşların üzerine yatırıp uzun süre kırbaçladı. Bir yandan da bağırıyordu: - Dön diyorum! Dininden dön! Cevap iki kelimeydi: - Allah bir! Bu defa üç beş kişinin zor kaldırabileceği bir kayayı getirip, göğsüne koydular. Zor nefes alıyordu! Öldürücü sıcak, göğsündeki müthiş ağırlık ve vücudunda açılan yaralar. Ayrıca açlık ve susuzluk. Takati tükenip bayılıverdi. Müşrikler, "Öldü" diye terk edip gittiler. Bilal gözlerini açtığında üstündeki taşın gaibten atıldığını, güneşin de bir kara bulutun ardına gizlenmiş olduğunu görüp, şükürle mırıldandı: - Allahım, senden gelen her şey güzeldir. İşte iman bu. Günlerce çekilen dayanılmaz işkenceler neticesinde mecal diye bir şey kalmadı hazret-i Bilal''de. Tükendi, bitti. Ama işkenceler bitmedi. O zalim, bir deve yularını iki kat yapıp, garibin boynuna geçirdi bir gün. İpin ucunu da çocukların eline verip, Mekke sokaklarında dolaştırdı. Ne olmuş buna?" Görenler soruyordu: - N''olmuş buna? - Hiiiç, Müslüman olmuş da, efendisi ceza veriyor. - Haa öyle mi? Ve devam ederlerdi yollarına. Hiç şaşırmak, yadırgamak olmazdı. Bir gün, Ümeyye, Ebu Cehil ve diğerleri, uzun süre işkence ettikten sonra hiddetle bağırdılar: - Sana son ikazımız. Ya İslamdan dönersin, ya da seni öldüreceğiz! Hazret-i Bilal, emsalsiz bir tevekkülle o değişmez cevabını verdi: - Allah bir! İşte tam o sırada Allahın Resulü çıkageldi oraya. Onun "Allah bir" dediğini duymuşlardı. Yaklaşıp kulağına fısıldadılar: - Yâ Bilal! Allah demen, seni kurtarır! Mazlum sahabi ölümü beklerken, bu müjdeyle ferahladı. Yeniden hayat buldu sanki.

