ABD'de 5 Kasım'da yapılan başkanlık seçilerini Cumhuriyetçi Parti adayı Trump kazandı. Böylece Trump 2020 yılında kaybettiği seçimin ardından tekrar ABD başkanlığına döndü. Cumhuriyetçiler Temsilciler Meclisi'ne ilaveten Senato’da da çoğunluğu elde etti. Genel olarak bakıldığında Cumhuriyetçilerin ummadıkları ölçüde büyük bir zafer kazandıkları Demokratların ise beklemedikleri ölçüde büyük bir mağlubiyetle karşılaştıkları söylenebilir.
Seçimle ilgili bazı noktaların altı çizilebilir... İlk seçimi rakibi Clinton'dan 3 milyon az oy almasına rağmen ikinci seçmenler heyetinde çoğunluğa ulaşarak kazanan Trump, bu sefer, rakibi Harris'e 5 milyon fark attı. Hem oy sayısında ve oranında hem de ikinci seçmenler heyetinde mutlak çoğunluğu sağladı. Bu yüzden, bu seçimin Trump’ın kazandığı 2016 seçimine göre daha demokratik olduğu söylenebilir.
Sosyal medyada temsil ve etki kabiliyeti ile seçimlerde zafer kazanma arasında zorunlu bir ilişki olmadığı görüldü. Hemen hemen tüm sosyal medya devleri Trump'a cephe almıştı. Sadece Twitter, o da sahibinin değişmesinden sonra, Trump'a yakın bir pozisyonda durdu. Trump buna rağmen seçimi kazandı. Bu da gösteriyor ki seçimler sosyal medya aracılığıyla kazanılmıyor. Konvansiyonel medyanın da seçimlerde genellikle sanıldığı kadar ağırlığı yok. Öyle olsaydı, Trump kesinlikle kaybederdi. Bizim Türkiye’den bildiğimiz bir gerçek bu sefer ABD seçimlerinde ortaya çıktı...
Bir diğer nokta tanınmış sanatçılar ile siyaset arasındaki ilişki. Ne yazık ki sistematik ve tutarlı özgürlük savunucusu sanatçı bulmak bütün dünyada zor. Sanatçılar genel olarak, işlerine yarayacak alanlarda özgürlükçü olmaya meyilli. Bu çerçevede, meselâ sanatta özgürlüğe varlar; ama iş din özgürlüğüne gelince yoklar. Bu durum Türkiye'de hemen her gün ortaya çıkmakta. Sanatçıların siyasette taraf olması ve farklı siyasî eğilimlere sahip takipçileri ve hayranları olmasına rağmen bu çizgiyi katı bir şekilde yansıtması da söz konusu. ABD'de de böyle oldu. Sanatçılar popülaritelerini kullanarak Amerikan seçimlerini Trump aleyhine etkilemeye çalıştı ama başaramadı. Aynen Türkiye’de olduğu gibi.
Trump öngörülemez bir şahsiyet. Hangi konuda ne yapacağını daha önceden bilmek neredeyse imkânsız. Ancak, başkan seçilmesinin bazı iyi tarafları olduğu söylenebilir. En başta geleni Trump’ın LGBT saldırganlığına karşı çıkması. Trump bundan çok rahatsız ve bu yüzden LGBT'ye ABD'den akan destekleri kesme eğiliminde. Bunun tüm dünya için hayırlı olduğu söylenebilir, zira, LGBT çizgisi, devlet üzerinden toplumsal hayata ve kültüre kendi lehine müdahale edilmesini sağlama arzusunda. Keza Trump'ın nispeten piyasacı olduğu da söylenebilir. Sol-sosyalist çizgiyi temsil eden Demokrat Parti’ye nispetle piyasa ekonomisini daha fazla önemsiyor ve daha az devlet müdahalesi taraftarı.
Ama Filistin meselesi açısından Trump'ın seçilmesinin kötü sonuçlar vermesi ihtimâli var. Trump Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıyan ve ABD elçiliğini Kudüs’e taşıyan kişi. Bu yaklaşımın İsrail-Filistin çatışmasında iki devletli çözümün önünü kesmekte olduğu kesin. Trump sıkı bir İsrail destekçisi olarak biliniyor. Bu yüzden, Trump’ın seçilmesi Filistin halkının çektiği acıların sürmesi hatta ağırlaşması sonucunu verebilir. Zaten İsrail ABD desteği olmasa bu kadar pervasız ve saldırgan olamazdı...
ABD’de sadece ABD’yi değil bütün dünyayı yakından ilgilendiren bir seçim yaşandı. Umarım her şey daha iyiye gider.