Ana dili kullandırmama cinayeti!

Sesli Dinle
A -
A +
Türkçedeki güzel ve hikmetli sözlerden biri, “Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa anlaşır” der. Bu söz aslında sadece insanlar ile hayvanlar arasında bir karşılaştırma yapmıyor, ilaveten, insanların birbirleriyle konuşarak anlaşabileceğini vurguluyor. Bu o kadar böyledir ki, savaşların bitişi bile savaşan tarafların konuşmasına bağlıdır. Bundan dolayı, bu sözü, savaşı dışlayan ve konuşmayı -müzakereyi- teşvik eden bir söz olarak anlamak ve yorumlamak da mümkün…
 
Konuşmak lisan kullanmayı gerektiriyor. Bildiğimiz kadarıyla da lisan kullanan, tüm canlılar arasında, yalnızca insanlar. Bazı hayvan türlerinin bazı sesler çıkardıkları ve bunların bazı davranışlarda kullanıldığı bilinmekle beraber bu hiçbir surette insanların lisan geliştirmesi ve kullanması ile karşılaştırılamayacak bir duruma tekabül ediyor...
 
İnsan lisan üreten yegâne canlı. Her yerde ve her zaman insanlar lisanlar meydana getirmiş. Lisanlar olmuş bitmiş bir şey de değil, bir evrim süreci içinde. Yaşayan, değişen varlıklar. Ancak, varlıkları ve gelişmeleri de şu veya bu şahıstan yahut otoriteden ziyade insanların ortaklaşa hayatına bağlı...
 
Her insan bir dil içine doğar; yani herkesin bir ana dili vardır. Bazı toplumlarda birden fazla ana dil de olabilir. İnsanları Allah yarattığına ve onları dil geliştirme kapasitesiyle dünyaya gönderdiğine göre lisanların yaratıcısının da Allah olduğu söylenebilir. Bundan dolayı her lisana bir anlamda ve bir dereceye kadar kutsallık atfedilebilir. Her lisan hürmete ve korunmaya layıktır...
 
Son asırlarda önce Fransızca sonra İngilizce gibi dünya çapında yaygınlık kazanan lisanlar olmasına ve maalesef bazı lisanların ortadan kalkmasına rağmen lisanlarda çokluk hâlen hayatımızda olan bir vâkıâ. İmparatorluklar çok dinli, çok etnisiteli ve çok dilli varlıklardı. İnsanların dillerini pek hedef almadı ve onları doğal kabul etti. Ulus devlet ve ulus fikrinin doğması ve cumhuriyetçilikteki totaliter özle kaynaşması bir ulus oluşturma arayışı içinde lisanlara devlet müdahalelerini gündeme getirdi. Bunun en iyi örneği Türkiye’de görülebilir.
 
Türkiye’de tek parti döneminde dillere ciddi müdahaleler vuku buldu. Bir imparatorluk bakiyesi olmasına rağmen bir ulus oluşturma ve ulus devlet kurma fikrine sarılan Türkiye ülkedeki tek hâkim ve kullanılan dilin Türkçe olmasını sağlamak için çeşitli yollar ve yöntemler kullandı.
 
Türkiye’nin bu politikası ister istemez problemler meydana getirdi. Yapılmak istenen insanların ve insanlığın doğasına aykırıydı. Ancak, tek parti cumhuriyetinin egemen elitleri projelerinde ısrarlıydı. Bu yüzden 1925’te çıkarılan bir kanun ile Kürt dilinin toplumsal hayatta kullanımı yasaklandı. Umulan, Kürtçenin yok olmasıydı. Tabiî, bu beklenti gerçekleşmedi; Kürtçe, yaşamaya devam etti. Ancak, böylece, cumhuriyet döneminde doğan Kürt sorununun temelleri atılmış oldu...
 
Türkçe kullanımı üzerindeki ısrar ve okullarda yapılan beyin yıkama ne yazık ki topumda belli ölçülerde karşılık da buldu. Daha ziyade sosyal medya sayesinde haberdar olduğumuz, kimi sivillerin Türkçe dışındaki dillerin kullanılmasına gösterdiği tepki bu çerçevede okunabilir. Şimdilerde hedef Kürtçeden ziyade Arapça!.. Bunun bir sebebi ülkemizde sığınmacı statüsünde Suriyeliler bulunması. Ancak, tepki sadece Arapça ile sınırlı kalmamakta. Geçenlerde bir otobüste kendi aralarında Çerkezce konuşan kimselere gösterilen yersiz ve saçma tepki de bu politikanın maalesef bazı insanların zihnine işlediğini göstermekte…
 
Ancak, bana göre, gerekçesi ne olursa olsun, insanların şu veya bu dili kullanmasından rahatsızlık duymak ve onların ana dillerini veya istedikleri dilleri kullanmasını engellemek bir anlamda cinayet işlemekle eş değerdir...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.